Ayşen ENGİN
Köşe Yazarı
Ayşen ENGİN
 

AĞIR ÇEKİM HAYATIN HIZLI ÇOCUKLARI

O gün çok telaşlı bir gündü. İnsan hayatı boyunca pek çok düğüne, derneğe katılır ama insanın tek kız kardeşinin nişanı, kınası, düğünü, bir abla için ayrı önem taşır. Ayşe öğretmen de biricik kız kardeşinin kınasında ev sahibi olacağını bildiği için doğal olarak o gün özenli hazırlanmak istemişti. Ara sıra saç kestirmek ve fön çektirmek için gittiği kuaföründen randevu aldı. Annesi ve kardeşi, erkek tarafından birkaç kadın ile birlikte kayınvalide namzetinin önerisiyle başka kuaföre gitmişlerdi. Alışkanlıklarından kolay vazgeçemeyen Ayşe öğretmen, kendi bildiği kuaföre gitmeyi tercih etmişti. Zaten yüksek krapeler, abartılı topuzlar, simli makyajlar ona göre değildi. Maalesef pek çok kuaför, düğün, nişan, kına kelimelerini duyunca bu gibi çalışmalara yöneliyordu.       Her zaman gittiği kuaförün kapısından içeri girdi. Nasıl bir saç modeli istediğini anlattı. Şık ama gösterişli olmayan, naif bir topuzdu istediği. Kuaförü, yeni bir çırak işe aldığını, yaşı küçük olmasına rağmen çok yetenekli bir çocuk olduğunu, topuz konusunda da kendisine güvendiğini söyledi. Ayşe öğretmen, biraz tereddüt etti. Ancak başını çevirip, yeni çırağı gördüğünde onun ortaokulda mezun ettiği eski öğrencilerinden biri olduğunu fark etti. "A, Ahmet sen misin? Nasılsın oğlum?" diye sordu. Ahmet de görür görmez öğretmenini tanıdı. Birbirlerine hal hatır sorduktan sonra, Ahmet öğretmeninin nasıl bir model istediğini sordu. Öğretmeni, sakin sakin istediği saç modelini anlatırken, Ahmet'in yerinde sabit duramadığını, olduğu yerde sallandığını ve parmaklarını kıtırdattığını fark etti. Ahmet, ‘Anladım öğretmenim diyerek, öğretmenini, saçlarını yıkamak için yıkama setine aldı. Saçlar yıkanırken ve fön makinesiyle kurutulurken bir yandan sohbet ediyorlardı. Ahmet, aynı anda öğretmeninin saçlarını kurutuyor, onu dinleyip cevap veriyor, diğer yandan da ustasının istediği malzemeleri koşturuyor, o da yetmez gibi arada cep telefonunu cebinden çıkarıp bir göz mesajlarını okuyordu. Onu izlerken kaseti hızla sarılmış bir filmi izler gibi başı dönüyordu insanın.  Öğretmeni, Ahmet'e liseye devam edip etmeyeceğini, gelecek eğitim ve iş planlarını sordu. Bir yandan da Ahmet'le ilgili hafızasını yokluyor, geçmişte onun öğrencilik zamanı ile ilgili ayrıntıları hatırlamaya çalışıyordu. Çoğu öğretmeninin haylaz hatta hayta olarak adlandırdığı bu çocuğun, öğrencilik yıllarında ele avuca sığmayan, sınıfta 40 dakika duramayan, aşırı hareketli bir çocuk olduğunu anımsadı. Ahmet'in sonraki sözleri onu bir yandan destekler, bir yandan da bu hareketlerin sebebini açıklar nitelikteydi. _"Öğretmenim" dedi Ahmet. " Beni öğretmenlerim hep haylaz olarak bilirdi, ama ben yaramaz bir çocuk değildim. Kimseye kötü davranmazdım ki. Sadece okuldaki her şey, filmlerdeki slow motion ( ağır çekim ) şeklinde görünürdü bana. O sebeple çok sıkılırdım. Duvarlar üstüme üstüme gelirdi. Etrafımdaki her şey bir kaplumbağa kadar yavaş görünürdü." dedi. Ve titreyen ellerini göstererek sözlerine şöyle devam etti. "_Bakın öğretmenim, ben yavaş hareket ettiğimde ellerim titriyor, beynim hızla hareket ederken bedenim yavaş hareket ederse böyle hasta hissediyorum ".dedi.    Küçük yaşına rağmen yaşadığı bu durumu öyle güzel ifade etmişti ki, Ayşe öğretmen bir aydınlanma yaşayan insanlar gibi derin bir düşünceye daldı. Yıllarca okullarda "hiperaktif " teşhisi konulan çocukları düşündü. Onlar da böyle hissediyorlardı demek. Bir an için onların yerine koydu kendini. Beynin hızlı çalışıyor ve bu yüzden etrafındaki her şey senin düşünce hızının yanında yavaş kalıyor. Ve bu yüzden davranışların yaramazlık gibi görülüyor, gayet normal olmana rağmen, seni, çevren anormal görmeye başlıyor ve belki de bazı ilaçlarla bu hızın yavaşlatılmaya çalışılıyor. İnsanlar, seni  "normal " algılarına uydurabilmek için aşağı çekmeye çalışıyorlar. Oysa böyle çocuklara özel eğitimler uygulansa, mesela onlara onlar gibi hiperaktif öğretmenler yetiştirilip kazandırılsa. Belki de ne dahiler çıkacak içlerinden. Belki de bu sebeple yıllarca,  bu potansiyelde kaç bin çocuk "yaramaz" damgası yiyip hayatın içinde yitip gitti ve artık yitip gitmeyecek. Bu düşüncelere dalıp giden Ayşe öğretmen, Ahmet'in sesiyle sıyrıldı düşünce dünyasından. "_Öğretmenim, bitti. Nasıl olmuş? "Öğretmen, aynaya baktığında gördüğüne inanamadı. Bu minik ellerdeki hüner, anlattığını, istediğini tam olarak anlamış olması ve bu kadar kısa sürede yapmış olması şaşılacak şeydi. O zamana kadar yaptırdığı en güzel saç topuzuydu. Çok teşekkür etti, övgülerini dile getirdi ve o zamana kadar anlaşılamamış tüm hiperaktif çocukları kucaklarcasına küçük öğrencisine sarılarak, aklında bu sorularla oradan ayrıldı.
Ekleme Tarihi: 18 Mart 2021 - Perşembe
Ayşen ENGİN

AĞIR ÇEKİM HAYATIN HIZLI ÇOCUKLARI

O gün çok telaşlı bir gündü. İnsan hayatı boyunca pek çok düğüne, derneğe katılır ama insanın tek kız kardeşinin nişanı, kınası, düğünü, bir abla için ayrı önem taşır. Ayşe öğretmen de biricik kız kardeşinin kınasında ev sahibi olacağını bildiği için doğal olarak o gün özenli hazırlanmak istemişti.

Ara sıra saç kestirmek ve fön çektirmek için gittiği kuaföründen randevu aldı. Annesi ve kardeşi, erkek tarafından birkaç kadın ile birlikte kayınvalide namzetinin önerisiyle başka kuaföre gitmişlerdi. Alışkanlıklarından kolay vazgeçemeyen Ayşe öğretmen, kendi bildiği kuaföre gitmeyi tercih etmişti. Zaten yüksek krapeler, abartılı topuzlar, simli makyajlar ona göre değildi. Maalesef pek çok kuaför, düğün, nişan, kına kelimelerini duyunca bu gibi çalışmalara yöneliyordu.

      Her zaman gittiği kuaförün kapısından içeri girdi. Nasıl bir saç modeli istediğini anlattı. Şık ama gösterişli olmayan, naif bir topuzdu istediği. Kuaförü, yeni bir çırak işe aldığını, yaşı küçük olmasına rağmen çok yetenekli bir çocuk olduğunu, topuz konusunda da kendisine güvendiğini söyledi. Ayşe öğretmen, biraz tereddüt etti. Ancak başını çevirip, yeni çırağı gördüğünde onun ortaokulda mezun ettiği eski öğrencilerinden biri olduğunu fark etti. "A, Ahmet sen misin? Nasılsın oğlum?" diye sordu. Ahmet de görür görmez öğretmenini tanıdı. Birbirlerine hal hatır sorduktan sonra, Ahmet öğretmeninin nasıl bir model istediğini sordu. Öğretmeni, sakin sakin istediği saç modelini anlatırken, Ahmet'in yerinde sabit duramadığını, olduğu yerde sallandığını ve parmaklarını kıtırdattığını fark etti. Ahmet, ‘Anladım öğretmenim diyerek, öğretmenini, saçlarını yıkamak için yıkama setine aldı. Saçlar yıkanırken ve fön makinesiyle kurutulurken bir yandan sohbet ediyorlardı. Ahmet, aynı anda öğretmeninin saçlarını kurutuyor, onu dinleyip cevap veriyor, diğer yandan da ustasının istediği malzemeleri koşturuyor, o da yetmez gibi arada cep telefonunu cebinden çıkarıp bir göz mesajlarını okuyordu. Onu izlerken kaseti hızla sarılmış bir filmi izler gibi başı dönüyordu insanın.  Öğretmeni, Ahmet'e liseye devam edip etmeyeceğini, gelecek eğitim ve iş planlarını sordu. Bir yandan da Ahmet'le ilgili hafızasını yokluyor, geçmişte onun öğrencilik zamanı ile ilgili ayrıntıları hatırlamaya çalışıyordu. Çoğu öğretmeninin haylaz hatta hayta olarak adlandırdığı bu çocuğun, öğrencilik yıllarında ele avuca sığmayan, sınıfta 40 dakika duramayan, aşırı hareketli bir çocuk olduğunu anımsadı.

Ahmet'in sonraki sözleri onu bir yandan destekler, bir yandan da bu hareketlerin sebebini açıklar nitelikteydi.

_"Öğretmenim" dedi Ahmet. " Beni öğretmenlerim hep haylaz olarak bilirdi, ama ben yaramaz bir çocuk değildim. Kimseye kötü davranmazdım ki. Sadece okuldaki her şey, filmlerdeki slow motion ( ağır çekim ) şeklinde görünürdü bana. O sebeple çok sıkılırdım. Duvarlar üstüme üstüme gelirdi. Etrafımdaki her şey bir kaplumbağa kadar yavaş görünürdü." dedi. Ve titreyen ellerini göstererek sözlerine şöyle devam etti. "_Bakın öğretmenim, ben yavaş hareket ettiğimde ellerim titriyor, beynim hızla hareket ederken bedenim yavaş hareket ederse böyle hasta hissediyorum ".dedi.

   Küçük yaşına rağmen yaşadığı bu durumu öyle güzel ifade etmişti ki, Ayşe öğretmen bir aydınlanma yaşayan insanlar gibi derin bir düşünceye daldı. Yıllarca okullarda "hiperaktif " teşhisi konulan çocukları düşündü. Onlar da böyle hissediyorlardı demek. Bir an için onların yerine koydu kendini. Beynin hızlı çalışıyor ve bu yüzden etrafındaki her şey senin düşünce hızının yanında yavaş kalıyor. Ve bu yüzden davranışların yaramazlık gibi görülüyor, gayet normal olmana rağmen, seni, çevren anormal görmeye başlıyor ve belki de bazı ilaçlarla bu hızın yavaşlatılmaya çalışılıyor. İnsanlar, seni  "normal " algılarına uydurabilmek için aşağı çekmeye çalışıyorlar.

Oysa böyle çocuklara özel eğitimler uygulansa, mesela onlara onlar gibi hiperaktif öğretmenler yetiştirilip kazandırılsa. Belki de ne dahiler çıkacak içlerinden. Belki de bu sebeple yıllarca,  bu potansiyelde kaç bin çocuk "yaramaz" damgası yiyip hayatın içinde yitip gitti ve artık yitip gitmeyecek.

Bu düşüncelere dalıp giden Ayşe öğretmen, Ahmet'in sesiyle sıyrıldı düşünce dünyasından. "_Öğretmenim, bitti. Nasıl olmuş?

"Öğretmen, aynaya baktığında gördüğüne inanamadı. Bu minik ellerdeki hüner, anlattığını, istediğini tam olarak anlamış olması ve bu kadar kısa sürede yapmış olması şaşılacak şeydi. O zamana kadar yaptırdığı en güzel saç topuzuydu. Çok teşekkür etti, övgülerini dile getirdi ve o zamana kadar anlaşılamamış tüm hiperaktif çocukları kucaklarcasına küçük öğrencisine sarılarak, aklında bu sorularla oradan ayrıldı.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.