Erol KÜÇÜK
Köşe Yazarı
Erol KÜÇÜK
 

HAYAT ÇOK KISA

Bir göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor zaman maalesef. İnsanlar kötü. İki lokma ekmeği paylaşmak için oturmalıyız aslında sofraya. Ama gözümüz hep diğer lokmada. Neyi paylaşamıyoruz? O da belli değil… Her şeyden önce haddini bilmeli insan. Sınırları olmalı ve o sınırları geçmemeyi öğrenmeli. Hep öğrenmeli… Büyük, küçük demeden öğrenmeli herkesten. Ve yenilemeli kendini. Öğretmeye çalışmamalı, kendi bilmediğini. Bir sonu olmalı bu kasılmaların… Küçük dağları ben yarattım havasındayken yaradanı incitmemeli… Hayat çok kısa aslında… Bir göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor maalesef. Nereden geldiğini unutmamalı insan ve başını eğmemeli her yeni gelene… Rüzgâra göre yelken açmamalı. Bazen de itirazları olmalı, yolunda gitmeyen düzene. Her şeye kafa sallamamalı insan. Ve bir duruşu olmalı… Kendini diğerlerinden üstün görmek de bir hastalık. Neden çekemiyorsun senden iyi olanı? Hep başkalarından övgü, takdir ve alkış bekliyorsun… Fakat neden kendin hiçbir şey vermeye yanaşmıyorsun? Kişisel çıkarların için herkesi çiğneyip geçiyorsun da bu durumdan zerre pişmanlık duymuyorsun… Kendine odaklı yaşayan insanlar tehlikelidir. Ama tehlikeleri kendilerinedir. Kendini beğenmişlik psikolojik bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığın ana kaynağı; toplumsal baskı, aile yapısı ve çocukluk yıllarında yaşanmış olunan bazı problemler ve sevgi eksikliği olabilir. Kendini beğenmiş insanlar, her şeyin en iyisini bildiğini iddia eder ve sürekli kendi reklamlarını yaparlar. Karşısındaki insanın ne düşündüğünü hiçbir zaman anlayamazlar. Anlamak için de en ufak bir çaba göstermezler. Kendilerinin övülmesinden hoşlandıkları için, ilk zamanlarda herkese karşı çok sevimli davranırlar ve insanları etkilemek için ellerinden geleni yaparlar. İstediklerini elde ettikleri an, içlerindeki şeytanı çıkarırlar. Şirin kişiliklerinden eser kalmaz. Bundan sonraki aşamada ‘hasetlik’ duygusu kapısını aralar. Başkalarının başarısını ve mutluluğunu kıskanma evresi başlar. Başka insanların mutluluğu, bu insanları aşırı mutsuz eder. Çünkü başkalarının mutsuzluğundan beslenirler… Mutluluğu sadece kendilerinin hak ettiğini düşünürler. Eleştiriye asla tahammülleri yoktur. Eleştirilirlerse aşrı tepki gösterir, saldırganlaşır ve depresyona girerler. İnsanları sürekli ezme çabası içindedirler. Ama bir gün, biri çıkar ve tokat gibi tüm gerçekleri yüzlerine çarparsa, çabuk dağılırlar. Aslında davranışlarımız taklitten ibarettir. Yeni doğmuş bir bebek ne yapacağını bilemez doğduğunda. Kendine bu dünyadan bir rol-model seçer. Çocukluk yıllarında anne babasından yeterince sevgi ve ilgi görmeyen çocukların kendilerine güveni yoktur. Kendilerini sevmedikleri gibi bir başkasını da sevemezler… Çünkü sevilme hissini yaşayamamışlardır ve bu duyguyu alacağı bir rol-modelleri yoktur. Çocuk için anne, baba bir aynadır. Aynada neyi gösterirseniz, karşılığında onu alırsınız. Aynada sevildiğine dair bir görüntü yoksa insanları sevmesi de mümkün değildir. Çocuklarınızı sevgiyle yetiştirin… Onlara verebileceğiniz, modası geçmeyecek en güzel hediye sevginizdir. Sevgisiz yetiştirdiğiniz her çocuk, ileride sevgiyle yetişmiş bir başka çocuğun ayağına dolaşabiliyor. Ama elinde güçlü olmayan bir silahla savaşmak. Ne yazık ki savaşı kaybettiriyor… Rahatsızlık vermemiştir inşallah kimseye yazımız. Herkes işine bakarsa bozulmaz ki tadımız… Hayat çok kısa... Her anın hakkını vererek yaşamamız dileğiyle...
Ekleme Tarihi: 17 Aralık 2020 - Perşembe
Erol KÜÇÜK

HAYAT ÇOK KISA

Bir göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor zaman maalesef. İnsanlar kötü. İki lokma ekmeği paylaşmak için oturmalıyız aslında sofraya. Ama gözümüz hep diğer lokmada. Neyi paylaşamıyoruz? O da belli değil… Her şeyden önce haddini bilmeli insan. Sınırları olmalı ve o sınırları geçmemeyi öğrenmeli. Hep öğrenmeli… Büyük, küçük demeden öğrenmeli herkesten. Ve yenilemeli kendini. Öğretmeye çalışmamalı, kendi bilmediğini. Bir sonu olmalı bu kasılmaların… Küçük dağları ben yarattım havasındayken yaradanı incitmemeli…

Hayat çok kısa aslında… Bir göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor maalesef. Nereden geldiğini unutmamalı insan ve başını eğmemeli her yeni gelene… Rüzgâra göre yelken açmamalı. Bazen de itirazları olmalı, yolunda gitmeyen düzene. Her şeye kafa sallamamalı insan.

Ve bir duruşu olmalı…

Kendini diğerlerinden üstün görmek de bir hastalık. Neden çekemiyorsun senden iyi olanı? Hep başkalarından övgü, takdir ve alkış bekliyorsun… Fakat neden kendin hiçbir şey vermeye yanaşmıyorsun? Kişisel çıkarların için herkesi çiğneyip geçiyorsun da bu durumdan zerre pişmanlık duymuyorsun… Kendine odaklı yaşayan insanlar tehlikelidir. Ama tehlikeleri kendilerinedir. Kendini beğenmişlik psikolojik bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlığın ana kaynağı; toplumsal baskı, aile yapısı ve çocukluk yıllarında yaşanmış olunan bazı problemler ve sevgi eksikliği olabilir. Kendini beğenmiş insanlar, her şeyin en iyisini bildiğini iddia eder ve sürekli kendi reklamlarını yaparlar. Karşısındaki insanın ne düşündüğünü hiçbir zaman anlayamazlar. Anlamak için de en ufak bir çaba göstermezler. Kendilerinin övülmesinden hoşlandıkları için, ilk zamanlarda herkese karşı çok sevimli davranırlar ve insanları etkilemek için ellerinden geleni yaparlar. İstediklerini elde ettikleri an, içlerindeki şeytanı çıkarırlar. Şirin kişiliklerinden eser kalmaz. Bundan sonraki aşamada ‘hasetlik’ duygusu kapısını aralar. Başkalarının başarısını ve mutluluğunu kıskanma evresi başlar. Başka insanların mutluluğu, bu insanları aşırı mutsuz eder. Çünkü başkalarının mutsuzluğundan beslenirler… Mutluluğu sadece kendilerinin hak ettiğini düşünürler. Eleştiriye asla tahammülleri yoktur. Eleştirilirlerse aşrı tepki gösterir, saldırganlaşır ve depresyona girerler. İnsanları sürekli ezme çabası içindedirler. Ama bir gün, biri çıkar ve tokat gibi tüm gerçekleri yüzlerine çarparsa, çabuk dağılırlar. Aslında davranışlarımız taklitten ibarettir. Yeni doğmuş bir bebek ne yapacağını bilemez doğduğunda. Kendine bu dünyadan bir rol-model seçer. Çocukluk yıllarında anne babasından yeterince sevgi ve ilgi görmeyen çocukların kendilerine güveni yoktur. Kendilerini sevmedikleri gibi bir başkasını da sevemezler… Çünkü sevilme hissini yaşayamamışlardır ve bu duyguyu alacağı bir rol-modelleri yoktur. Çocuk için anne, baba bir aynadır. Aynada neyi gösterirseniz, karşılığında onu alırsınız. Aynada sevildiğine dair bir görüntü yoksa insanları sevmesi de mümkün değildir. Çocuklarınızı sevgiyle yetiştirin… Onlara verebileceğiniz, modası geçmeyecek en güzel hediye sevginizdir. Sevgisiz yetiştirdiğiniz her çocuk, ileride sevgiyle yetişmiş bir başka çocuğun ayağına dolaşabiliyor. Ama elinde güçlü olmayan bir silahla savaşmak.

Ne yazık ki savaşı kaybettiriyor… Rahatsızlık vermemiştir inşallah kimseye yazımız.

Herkes işine bakarsa bozulmaz ki tadımız…

Hayat çok kısa...

Her anın hakkını vererek yaşamamız dileğiyle...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.