AYNI DELİKTEN BİLMEM KAÇ DEFA
ISIRILDIĞIMIZIN ÇETELESİNİ TUTMAK İSTEMİYORSAK…
15 Temmuz darbe teşebbüsüne
milletimizin koyduğu tavrın, karşı duruşun önemini, büyüklüğünü, gelecekte
milletimizde, hatta bölgemizde ve dünyada ne gibi olumlu etkilerinin olabileceği
üzerinde durmak istemiyorum.
Daha farklı bir hususa dikkatleri
çekmek istiyorum. Oda şu… Bu gün ülkemizde, milletimizin din anlayışını, dini
yaşayışını, dini duruşunu şekillendiren bir çok şahsiyetler var. Ve bu
şahsiyetlerin etrafında kümelenmiş, guruplaşmış, cemaatleşmiş bir çok insanlar…
Hepsi de anlayışına, bilgisine ve ilmine
güvendikleri bu kişilerin ağzından çıkan kelimelere, sözlere o kadar çok itibar
ediyorlar ki..
Fakat son yaşadığımız olaylarda
şunu gördük. Toplumun dini önderleri olarak kabul edilen bu kişilerin
ekseriyeti şimdi terör elebaşısı olarak zikredilen Fetö’yü o kadar övmüşler, o kadar
yüceltmişler ki… Kimisi “ayağının tozu olamayız”, kimisi “adını sade ve yalın
bir şekilde dilimize alamayız”, Kimisi “son üç yüz yılın, beş yüz yılın büyük
alimi”, kimisi de “işte beklenen Mehdi …” diyebilmiş ve bu halka da bu şekilde takdim
edebilmiş…
Şimdi de söylenenler hepimizin
gözünün önünde… Belki diyeceksiniz ki “İnsan bu yanılabilirler. İnsan olmamız
hasebiyle biz de yanıldık.” Ben de bu sefer şöyle sorabilirim: “ İyi de… Azizim
sen aynı zamanda yaşadığın, aynı ortamı paylaştığın, aynı dili konuştuğun,
gözünün önündeki insanları bana gerçek kimlik ve kişiliği ile tanıtamazsan üç
yüz sene, beş yüz sene, bin sene önceki insanları bana doğru olarak, gerçek
kimlikleri ile tanıttığından nasıl emin
olabilirim.”
Peki… Bu ve diğer insanları
gerçek kimlikleri ve duruşları ile tanımanın bir yolu yok mu? Hatta şöyle
soralım… Bu hususla ilgili Allah bizi –Haşa- yüz üstümü bıraktı? Bu tipleri tanıma
hususunda bir yol yordam göstermedi mi?
Hayır! O kadar ciddi uyarılarda bulunmuştur ki… Önce
iki yoldan bahsetmiştir. Bu yolun birincisi,
her “Fatiha” suresini okuduğumuzda yolcusu olmayı istediğimiz “Dosdoğru Yol”. İkincisi ise bu yolun karşısında olan, Hak
Yolun yolcuları ile sürekli mücadele içinde olan, delalete düşenlerin yolu. Yani
bu yolun karşısındaki Batıl Yol. Belki bizler için yolları bir birinden ayırt
etmek zor olabilir. Ancak yol üzerinde yürütülen yolcular noktasından olayı
anlamaya çalışırsak işler kolaylaşacaktır
Birinci yolun yolcuları Peygamberler,
Sıddıklar, Şehitler ve Salihler. Belki diyeceksiniz ki, “ iyi de ne var bunda?”
Bu kişilerin tarih boyu mücadele içinde
oldukları karşı tarafın yolcuları da var. Bunlar da Nemrutlar, Firavunlar, Ruhbanlar,
Ebu Leheb ve Ebu Cehiller... Bunlar tarihin her anında ve her zamanında dünya
üzerindeki kendilerince seçkin ve imtiyazlı
konumlarını korumaya çalışmışlardır.
Diyelim ki günümüzde Hak Yolunun
yolcularını kafamızın karışıklığından bir türlü tanıyamadık. Fakat günümüzün “Nemrutları,
Firavunları, Ebu Lehebleri ve Ebu Cehilleri kimdir?” diye yoldan geçen birisine
sorsak, onların bu günkü temsilcilerinin Amerika ve Onun arkasında, yanında, sağında,
solunda saf tutan tüm kibirliler, fesatçılar, zalimler olduğunu, kısaca
emperyalistler olduğunu bize söyleyecektir.
“O zaman şu soruyu da sorma
hakkımız var” diye düşünüyorum. Madem bizler peygamberlerin yolunun
yolcularıyız, o halde onların mücadele verdiği, az önce belirttiğim bu
şahsiyetlere veya bu şahsiyetler üzerinden şekillenmiş günümüz yapılarına karşı
duruşumuz, tavrımız, tepkimiz nedir. Veya din adına bir çaba ve gayret içinde
iken, bu karşı yolun yolcularına en
küçük bir tavrımız veya bir çift sözümüz oldu mu?
Evet! Biz Kur’an da bir çok kere uyarılmamıza
rağmen, insanların gerçek kimliklerini bu zalimler karşısında durdukları nokta
üzerinden, duruşları üzerinden, yürüdükleri yol üzerinden sorgulayıp tanımak yerine, onların kalıplarına baktık. Sözlerinin
güzelliklerine aldandık. Şekillerini çok beğendik. Bir ritüel olmaktan öte
geçmeyen ibadetlerine inandık. Ve yanıldık! Ama gerçekten sesleri zayıf çıksa da
bu milletin içinde, hatta ümmetin içinde onları gerçek kimliği ile tanıya
bilenler her zaman olmuştur.
Artık din adına konuşanları, bize
dini tanıtanları daha gerçekçi ölçülerle değerlendirme zamanı gelmiştir diye
düşünüyorum. Yoksa aynı delikten kaçıncı defa ısırıldığımızın çetelesini tutmak
zorunda kalabiliriz….