EHL-İ SÜNNET VE’L-CEMAAT İTİKADINA SAHİP OLMANIN EHEMMİYETİ
Din-i
Celil-i İslam’ın hükümleri iki ana kola ayrılır: İtikat ve İnanç esasları ile
alakalı hükümler; Amel ve ibadete tealluk eden hükümler. “Ve işte sana ilim mebde-i olan bir ruh
vahyettik. Sen kitap nedir, iman nedir, bilmiyordun ve lakin biz onu bir nur
kıldık. Onunla kullarımızdan dilediğimize hidayet vereceğiz ve emin ol, sen
herhalde doğru bir yola çağırıyorsun.” Ayet-i kerimesinde
buyrulduğu üzere bu hükümlerin vazıı bizzat Allah ve Rasülüdür. Sonradan
kendilerini mevzu edinen ilim dalları tertip edilmiş ve İtikattan bahseden
ilme, İlm-i Tevhid ve Sıfât; amel ve ibadetten bahseden ilme ise İlm-i
Şerâî ve Ahkam denilmiştir.
Ashab-ı
Kiram ve Tâbiin devirlerinde, sohbet-i nebi hürmetiyle, Müslümanların
akidelerinin temiz olması, ihtilafların az ve kendisine müracaat olunabilecek
kimselerin çokluğu sebebiyle, bu tür ilimlerin tasnif ve tertibine ihtiyaç
duyulmamışken; fitnelerin çoğaldığı, bit’atlara meylin arttığı, eimme-i din
üzerine zulmün galip geldiği sonraki devirler için ise bu ilimlerin tertip
edilmesi ve herkesin anlayabileceği hale getirilmesi zaruri hale gelmiştir.
Müslümanlar
olarak birinci vazifemiz; neye nasıl inanacağımızı çok iyi bilmek ve Ehl-i
sünnet ve cemaat çizgisinden ayrılmaktan şiddetle sakınmaktır. Bu husus ebedî
saadetimiz ve necâtımız bakımından çok ehemmiyet arz etmektedir. İmam-ı Rabbanî hazretleri şöyle buyururlar: “Mükellef
olanlara vacip olan ilk zarûri vazife, akidelerini Ehl-i sünnet ve’l-cemaat
alimlerinin görüşlerine uygun şekilde tashih etmeleridir.”
Ümmet ikiye
ayrılır: Ümmet-i davet ve Ümmet-i icabet. Peygamber Efendimiz ve sonrası gelmiş
ve gelecek bütün insanlığa ümmet-i
davet; bunlar içinde Peygamber Efendimizin, Allah tarafından getirip
tebliğ buyurduğu hususlara inanmış müminlere ise ümmet-i icabet denir. Ümmet-i icabet de ehl-i sünnet ve ehl-i biddat
olmak üzere başlıca iki kısma ayrılır.
Ehl-i sünnet:
Rasülüllah ve onun eshabının yoluna sımsıkı sarılan, dînî hükümleri kendi
arzularına göre te’vil ve tahriften kaçınan, ehl-i islâm arasına tefrika
sokmaktan sakınan, bid’atlerden uzak kimselere denir. Hadis-i şerifte fırka-i
nâciye diye işaret edilen de bu cemaattir.
Peygamber
Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “Yakında ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır. Biri müstesna bu
fırkaların hepsi Cehenneme gidecektir. “Ya Rasülellah! O bir fırka kimlerdir”
denilince: “ Benim ve eshabımın yolu üzerine olanlardır.” buyurdular.
Hadis-i
şerifte dikkat edilmesi icap eden bir husus vardır. Bu fırkaların hepsi İslâmî
fırkalardır. O halde, “Biri hariç tamamı cehennemdedir” sözünün manası:
“itikâdındaki bozukluk sebebiyle cehennem ateşinde temizlendikten sonra,
itikadî bozukluğu küfre varmamışsa, cennete girecektir” demektir. Şunu hiç
hatırdan çıkarmamak gerekir ki; itikattaki lekeyi, cehennem ateşinden başka
hiçbir şey temizleyemez, isterse o kimse abid, zahid olsun...
Fırka-i
naciye ise, itikadları sebebiyle cehenneme girmeyecektir. Ancak ameldeki
noksanlıkları sebebiyle, cehenneme girebilirler.
Kıymetli okurlarım!
Amel
ile alakalı dini hükümlerde Müslümanlar, mutlak müctehid, Allah’ın Kitabından
ve Peygamber Efendimizin sünnet-i seniyyesinden hüküm çıkarmaya muktedir dört
imamdan birine tabi olmuşlardır. Bu dört büyük imam: İmam-ı Azam Ebu Hanife,
İmam-ı Malik, İmam-ı Şafii, İmam-ı Ahmed bin Hanbel. Hazeratıdır. Her bireri,
Selef-i Salihin dediğimiz Eshap ve Tabiin’in yolunda yürümüşler, İslam âleminde
zuhur eden muhtelif görüşlere, felsefi nazarîyelere, karşı hakkı ve hakikati
müdafaa etmişlerdir.
Ehl-i sünnet
ve cemaat mezhebinin maksatlı bir şekilde tahrip edilmesine, karalanmasına ve
yok edilmesine müteveccih faaliyetlerin hızlandığı şu zamanda, Peygamber
Efendimiz (s.a.v) ve onun Ashabının yolunu müdafaada gösterilecek her türlü
gayret, zamanımızın en kıymetli hizmetidir. Burada, ehl-i sünnet ve cemaat
itikadı üzere devam edip, bunlar ile alakalı ilimleri tahsil eden, talebe ve
muallimlerin ve bunların her türlü hizmetlerini üstlenmiş olan müesseselerin
kıymet ve ehemmiyeti daha iyi anlaşılacaktır.
Allah
dostlarından bir zat şöyle buyurmuşlardır: “İmam-ı Rabbani yolundayız. O’nun evlatlarıyız. Mesleğimiz, Ehl-i
Sünnet yolu ve onu ihyadır” Rabbim ayırmasın…