Göğüs hastalıkları uzmanı açıkladı: "Astım hastalarının yüzde 40’ı istediği mesleği yapamıyor"
VM Medical Park Samsun Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Adem Dirican, astım hakkında bilgilendirmelerde bulundu. Astımın hava yollarının daralması ve ödem oluşması ile seyreden kronik bir hastalık olduğunu dile getiren Dr. Öğr. Üyesi Adem Dirican, hayat kalitesinin bozulmasının yanı sıra iş gücü ve okul devamlılığında da önemli kayıplara yol açtığının altını çizdi.
“Astım ciddiye alınmazsa ölümle sonuçlanabilir”
Astımın, tekrarlayan hırıltılı ve hışıltılı solunum atakları, uykudan uyandıran nefes darlığı veya öksürük atakları ile seyrettiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Egzersiz esnasında şikâyetler daha da artar, sosyal hayatı etkiler, psikolojik sorunlara yol açabilir. Sık olmasa da hastaların zaman zaman hastanede yatmalarına ve hayatlarını kaybetmelerine yol açabilir. Bütün bu nedenlerden dolayı astım ciddiye alınıp iyi takip ve tedavi edilmesi gereken önemli bir hastalıktır” diye konuştu.
“Astımlıların yüzde 40’ı istediği mesleği yapamıyor”
Türkiye’de 4-5 milyon civarında astım hastasının tahmin edildiğini söyleyen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Astım hastalarının yüzde 80’inin uykusu astım nedeniyle bölünmekte ve günlük aktiviteleri de astım yüzünden kısıtlanmaktadır. Hastaların yüzde 40’ı astım nedeniyle istediği mesleği yapamamaktadır” şeklinde konuştu.
“Testler tek başlarına tanıda yeterli olmayabilir”
Tanı konma sürecine değinen Dr. Öğr. Üyesi Dirican, ”Astım tanısı büyük oranda öykü ile konabilir; solunum fonksiyon testi ölçümleri de tanı koymada yardımcıdır. Semptomları yoksa solunum sistemi muayene bulguları normal olabilir; fizik muayene bulgularının normal olması astım tanısını dışlamaz. Solunum sistemi enfeksiyonları, mantar, ev tozu akarları, hamam böceği, evcil hayvanlar ve bunların sekresyonları gibi ev içi veya polenler gibi ev dışı çevresel alerjenlerdir. Bunların dışında, mesleksel kimyasallar veya alerjenler; taşınma, iş değişikliği, seyahate gitme gibi ortam değişikliği; sigara dumanı, güçlü kokular, mesleksel kimyasallar, partiküller ve tozlar, buhar ve gazlar; korku, kızgınlık, aşırı gülme veya ağlama gibi duygusal faktörler; aspirin ve ağrı kesici iltihap giderici bazı ilaçlar; özellikle paketli gıdalarda kullanılan katkı maddeleri ve koruyucular; soğuk havaya maruziyet gibi hava şartlarında değişiklikler; mensturasyon, hamilelik, tiroit hastalıkları gibi hormonal değişiklikler astımı tetikleyen durumlar şeklinde sayılabilir" ifadelerini kullandı.
“Alerji deri testi yapılabilir”
Astım hastalığının zemininde alerji olup olmadığını araştırmak için öncelikle alerji deri testi yapılmasının gerektiğini vurgulayan Dr. Öğr. Üyesi Dirican, “Burada çıkacak sonuçlara göre korunma yöntemleri uygulanabilir. Deri testlerinin pozitif olması astım tanısı koydurmamakla beraber, şikâyeti olan hastalarda tanıyı destekler. Kişiye uygun tedaviyle normale dönebilir. Astım tedavisinin temeli eğitimdir. Eğitimde hasta, hastalık hakkında bilgilendirilir, astım ile ilgili ilaçların nasıl ve ne şekilde kullanılması gerektiği detaylı ve uygulamalı bir şekilde hastaya anlatılmalıdır. İlaç tedavisinde havayollarındaki inflamasyonu baskılamak amacıyla en sık kullanılan ilaç grubu solunum yolu ile verilen inhaler steroidlerdir. Etkili bir tedavi ile solunum sistem bulguları tamamen normale dönebilir" açıklamasında bulundu.
"Çabuk etki gösteren ilaçlara aldanılmamalı"
Astım tedavisinde iki tip ilaca ihtiyaç duyulduğunu söyleyen Dirican şunları söyledi: "Uzun dönemde kontrol sağlayan ilaçlar, havayollarında astım belirtilerini oluşturan hücrelerin toplanmasına engel olur. Hızlı düzelme sağlayan ilaçlar; hava yollarının etrafındaki kasları gevşeterek hava yolunu birkaç dakikada genişletir. Bunlar kurtarıcı ilaçlar olarak da tanımlanır. Burada yapılan en büyük hata, çabuk etki gösterdiği için hastaların bir kısmının sadece hızlı etki gösteren ilaçları kullanmalarıdır. Bu da hastalığın daha da ilerlemesini ve kontrolünün daha da zorlaşmasını sağlar. Daha ziyade astımla birlikte alerjik riniti olan ve astım derecesi ağır olmayan hasta gruplarında uygulanabilen bir tedavidir. Cilt altı ve dilaltı uygulama şekilleri vardır. Son yıllarda tablet formları da kullanıma girmiştir."