A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 0

Filename: controllers/Amp.php

Line Number: 37

Backtrace:

Dosya: /home/admin/web/yildizhaber.com.tr/public_html/application/controllers/Amp.php
Satır: 37
Fonksiyon: _error_handler

Dosya: /home/admin/web/yildizhaber.com.tr/public_html/index.php
Satır: 334
Fonksiyon: require_once

İMANIN KISIMLARI

İMANIN KISIMLARI

İslam, Rabbimizin ebediyyen devam edecek olan dinidir. Onun mevzuu insandır. O, insan için gelmiştir, insana hakkı, doğruyu en iyiyi öğretmek için gönderilmiş. Bu sebeple dünya âhiret saadeti isteyen her insan yüce İslam-ı kabul etmek ve ondan sonrada onu bütün inceliyi ile yaşamak zorundadır. Bir ayeti kerimede Hz Allah şöyle buyuruyor. “ Zahiren iman eden şu kimseler Yahudi nasara ve başka dinden olan kimselerden bir kimse Allaha ve ahiret gününe inanıyorsa ve iyi amel işlerse Hz Allah indinde onlara mahsus ecirler vardır.” Buradaki imandan murat zahiren iman edipte kalplerine iman yerleşmemiş münafıklardır. Hz Allah zahiren iman edenler hakkında şöyle buyuruyor. “İnsanlardan bazıları biz Allaha ve ahiret gününe inandık derler hâlbuki inanmış değillerdir.” Hz Allah Bakara Suresinin ilk ayeti kerimelerinde insanları inanç bakımından üç kısma ayırıyor.   Müminlerin vasıflarını ilk beş ayeti kerimede Kâfirlerin vasıfları altı ve yedinci ayeti kerimelerde Münafıklar vasıfları ise sekizinci ve mütaakip ayeti kerimelerde beyan ediyor. Mesela Bakara Süresinin 14. Ayeti Kerimesinde münafıklar şöyle vasıflandırılıyor. “Onlar iman edenlere mülaki olduklarında biz iman ettik derler fakat arkadaşlarının yanına gittiklerinde biz sizinleyiz onlarla alay ediyoruz derler.”Bu Ayeti Kerimenin sebebi nüzulü Abdullah İbni Übey yardakçıları ile beraber sokağa çıkmışlar. Sahabe-i Kiramdan bir kaç kişinin karşıda gelmekte olduğunu görürler. Münafıklardan İbni Übey yanındakilere, su gelenleri başımdan nasıl sağacağım görün der ve yaklaştıkları zaman hemen Hz Ebu Bekrin elini tutar merhaba temim oğullarını efendisi ve Şeyhul İslam Resülullah’ın mağara arkadaşı ve Resulüllah’a bütün malını sarf eden sıddık sonra Hz. Ömer’in elini tutmuş, merhaba adiğ oğullarının efendisi, dininde kuvvetli bütün malını Allah’ın Resulüne nezretmiş bulunan Hz. Faruk sonra Hz. Ali’nin elini tutmuş. Merhaba Allah’ın Resulünun amcazadesi, Peygamberimizden sonra Haşimioğullarının efendisi der. Onlardan uzaklaştıklarında arkadaşlarına dönerek nasıl yaptım gördünüz ya sizde onları gördüğünüz zaman böyle yapın bunun üzerin  bu ayeti kerime nazil olmuştur. Bazı alimler insanları dört kısma ayırmışlardır. 1.Şahadet getirip, amel eden ve sağlam bir itikat sahibi olan kimsedir bu kimse muhlis yani ihlas sahibi olan kimsedir. 2.Şahadet getirip, amel ettiği halde itikadı olmayan kişi bu kimse münafıktır 3.Şahadet getirip, iman ettiği halde amel etmeyen kişi bu kimse fasık yani günahkâr kimsedir   4.Şahadet getirmeyen kişi bu kimse kâfirdir.   Birinci kısımda zikir olunan şahadet getirip ihlâslı amel eden ve sağlam bir itikat sahibi olan kimselerin imanı imanı hakiki olan kimselerdir Hz. Allah imanı hakikiler hakkında şöyle buyuruyor; “Ancak müminler şunlardır ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir, Allah’ın ayetleri okunduğu zaman imanları artar, onlar yalnız Rablerine tevekkül ederler.” İmamı Azam Ebu Hanifeye göre iman iki şeyden ibarettir; “Kalp ile tasdik, dil ile ikrar.” Tasdik imanın en büyük rüknüdür ikrarda onun delili ve alameti gibidir amel ise ne mutlak imanın nede kâmil olan imanın bir parçası değildir. Hz. Allah, iman katiyyen artış ve eksiklik kabul etmez. Amel işlemeyen kişi kafir olmaz. Fasık, günahkâr mü’min olur. Sual olunsa ki, enfal süresinde geçen “Onlara mü’minlere Allah’ın ayetleri okunduğu zaman imanları artar” âyetinde geçen imandaki artış veya azalma hangi manadadır? Bizde şöyle cevap veririz: İmanın aslı tastikdir. Bütün Müslümanlar bunda eşittir ziyade ve noksanlık imanın semeresindedir ziyade ve noksanlık imanın kendisinde olmaz  “ Terazinin bir kefesine Hz Ebu Bekrin imanı diğer kefesine diğer ümmetimin imanı konsa Ebu Bekrin imanı ağır gelir” Hadis-i şerifinde ağırlık imanın kendisinde değil sevap ve taattaki ağırlıktır zira Hz Ebu Bekir ilk imana koşanlardan olmuştur. Hasan-ı Basri Hz’den şu kıssa rivayet olundu: Bir gün Hasan-ı Basri hazretlerine bir zat gelir, sen Müslüman mısın? diye sorar. O da, o zata iman iki kısımdır. Eğer sen bana Allaha meleklerine, kitaplarına, cennet ve cehenneme öldükten sonra dirilmeye ve hesaba imandan bahsediyorsan ben Müslümanım, eğer sen bana “Ancak müminler şunlardır ki yanlarında Hz. Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir ve Allah’ın ayetleri okunduğu zaman imanları artar” ayeti kerimesindeki imandan bahsediyorsan Allah bilir, idrak edemiyorum ondanmıyım, değilmiyim. İman ve İslam kelimeleri zat hasebi ile birdir ancak manaları çok farklıdır. İman içten dışa, İslam dıştan içe doğru olur. Hadis-i şerifte geçtiği gibi kişi önce İslam-ı seçer. Siz önce İslamiyeti seçtiniz sonra kalplerinize iman dâhil oldu. İşte buradaki iman kişinin gayretine amellerinin çokluğuna göre artar imanı imanı kâmil derecesine ulaşır. Bu öyle bir zevktir ki mümin onu hiçbir şeye değişmez. Müslüman’ın bu zevkini hiçbir güç ve kuvvet yok edemez. İslam tarihi iman zevkini tattığı iman huzurunu bulduğu için işkenceler karşısında dahi haktan doğruluktan ayrılmayan binlerce insanın misal tabloları ile doludur. Ne mutlu İslam’ın iman nuru ile zevk alıp, Allah’a kul olmanın mutluluğuna erenlere… İmandır, o cevher ki! İlahi ne büyüktür. İmansız olan paslı yürek, sinede bir yüktür.