SAVURGANLIKLARIMIZ

İnsanlar bol harcar. Savurgan olur. İnsanlar az harcar. Cimri olur. Acaba ortası nedir bunun? Sözlük anlamına bakarsak bunlar böyledir. Fakat bu sözlerin diğer anlamlarına bakarsak bam başka şeyler çıkar ortaya… Örneğin: İki çocuğumuz vardır okul çağında ikisine de her hafta aynı haçlığı veririz. Birisi hafta sonu gelmeden haçlığını bitirir. Diğerinin ise hemen hemen haçlığının yarısı durur. Şimdi bu çocukların birisi savurgan, diğeri cimrimidir? İşte buna hemen yorum yapamayız. Parayı bitiren eğer parasını hakiki ihtiyaçlarında harcıyorsa buna savurgan değil bilinçli harcama deriz. Diğerine gelince. Canı bir şeyler çekmemiş, gereksimli ihtiyacı da olmayınca parası artmış. Buna da cimri değil, tutumlu deriz. Gelelim büyüklere(yani bizlere). Fırıncılar bizlere ekmek yetiştiremiyor. Bizlerde sofralarımızdan kaldırdığımız ekmekleri çöpe atmakla baş edemiyoruz. Biz halen yok kara ekmek, yok beyaz ekmek davalarındayız. Hâlbuki o peşinden koştuğumuz Avrupa bu işleri yıllarca önceden halletti. Nasıl mı? Önce bir istatistik yapmışlar. 1–2–3–4…kişilik gibi bir ailenin ekmek tüketimini hesaplamışlar. Ve çeşitli gramajlarda ev çeşitli renklerde (Beyaz ekmek, Milch Brot-Siyah Ekmek, Schwarz Brot)gibi ekmekler üreterek halkın hizmetine sunmuşlar. İsteyen ihtiyacı kadar ekmeğini alıp hepsini tükettikten sonra yeni ekmek alıyorlar. Bizdeki gibi, bu bayatsımış yenmez diyerek çöpe atmıyorlar. Ekmeğin en ufak tanesini bile kullanıyorlar.(Hiç olmazsa bir şeylerle değerlendiriyorlar.) Biz önce ekmeğimizin değerini bilelim. Yine bir fıkra ile bitirelim…   ANNE GAGASINIDA YİYEYİM Mİ?   Misafirlikte herkes sofra başında… Birden küçük kızın sesi duyulur: —Anne benim yumurtam bozuk çıktı… Anne hemen tersler: —Ayıp sofrada herkesin yanındaki fikir yürütülmez. Birkaç dakika sonra kızın sesi yine duyulur. —Anne, GAGASINIDA yiyeyim mi?