A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 0

Filename: controllers/Amp.php

Line Number: 37

Backtrace:

Dosya: /home/admin/web/yildizhaber.com.tr/public_html/application/controllers/Amp.php
Satır: 37
Fonksiyon: _error_handler

Dosya: /home/admin/web/yildizhaber.com.tr/public_html/index.php
Satır: 334
Fonksiyon: require_once

Geçmişe Yolculuk Başlıyor...

Geçmişe Yolculuk Başlıyor...

Ne güzeldi geçen yıllar, ne güzeldi yaşananlar… Dışarıda kar yağıyordu… Kuzinenin üzerinde demir maşa… Maşanın üzerinde de ekmek dilimleri. Aydınlık bir kış sabahı ve kızarmış ekmek kokusu… Bir kez olsun o kızarmış ekmeğin kokusunu hissetmemiş, restoranlarda hamburger keyfine teslim olmuş çocuklar ve gençler için ben ne kadar yaşlıyım? Dışarıda yağan kar… İçeride kanaat, içeride huzur. O beyaz örtünün gelişi sürpriz olurdu. Şimdiki gibi üç-beş günlük hava tahmini, yağışın dakikalı randevusu falan yoktu. Yakacak bir şeyler olurdu mutlaka. Bize kalan kışın ve karın tadını çıkarmaktı… Mumumuz, gaz lambamız vardı. Televizyon yoktu. Gazete de her zaman olmazdı. Öyle güzel cahildik ki, keyfimiz bozulmazdı hiç! Portakal kabuklarını sobanın üzerine dizer, kokusuna râm olurduk. Kestane közlemek de cabasıydı. Ve sonra illa ki, büyüklerin anlattığı hikâyeler, hatıralar… şimdiki aşağılayıcı, argo ve şiddet içeren dizilerin ve filmlerin açtığı hasarlar yerine, geniş ve besleyici bir masal dünyası… Tatlar bir yana, kokuya da hasret kalacağımız kimin aklına gelirdi? Ekmeklerimiz sağlıklıydı, lezzetliydi ve mis gibi kokardı. Çay da kokardı…domates de… Bütün bu latifliğe, küçük bir bakkal dükkânının varlığı yetiyordu. “Önce ekmekler bozuldu!” Sonra? Domatesin, maydanozun kokusu bozuldu.. Dostluklar, arkadaşlıklar, akrabalıklar bozuldu. Huyumuz bozuldu, suyumuz bozuldu. Kişiliğimiz bozuldu! Sonra? Mimarimiz bozuldu, şehirlerimiz bozuldu. Artık, bastın mı, “elektronik ve konuşan” kapı zillerimiz var! Balkon demirleri süslü, kiremit çatılı, ahşap kapıları tokmaklı, güzelim evlerimizi bir bir yok ettik! Sonra? Denizin kokusu, havanın kokusu bozuldu. Gökyüzünün rengi bozuldu. Etimiz bozuldu, sütümüz bozuldu. Komşuluk ilişkilerimiz bozuldu!.. Bayram ziyareti, kabir ziyareti, hasta ziyareti, hepsi birer birer yok oldu Ahşap mobilya kullanmıyoruz artık. Elbise dolabımız “sunta”, koltuğumuz “plastik”!.. Porselen tabaklarımız da yok artık. Önce melamin’e, plastik’e döndük, sonra cam’a! Dolmakalem yok artık. Önce tükenmez’e döndük, şimdi ise “printer”a!.. Postacı, “üzeri elyazılı zarf” değil, “print edilmiş fatura” vermek için çalıyor kapımızı! Kartpostallar satılmıyor artık postane önlerinde. Birbirimizin yeni yılını, bayramını, “biiip bip”le kutlar olduk! Siyah-beyaz fotoğraf da yok artık. Önce renkli’ye döndük, sonra dijital’e! “Bak bi şuraya!..” deyip, “cep”imizden fotoğraf çekiyoruz! “Elektroniğe” fotoğraf kaydediyoruz,“suya yazı yazar” gibi! Sonra unutup, siliyoruz, gidiyor. Albüm kalmadı artık evimizde! Ne hayat ama!.. Herkesin müptelası olduğu bir de “tv dizisi” var. Tv’lerde her gün 12 saat cırlayan, sonra göbek atmak için ara veren, ve sonra tekrar cırlayan, hanımefendileri ise “zevkle” izliyoruz! “Modern toplum” olduk biz! Süpermarketlerin katkılı, hormonlu, özenle hazırlanmış gıdalarını tüketiyoruz artık.. “Ev yemeği” diye bir şey kalmadı! Ev turşusu, ev reçeli de kalmadı. Kahvaltımız tost, öğle yemeğimiz ise hamburger oldu. Yaşı onsekizin altındakilerin yarısı, kuru fasulyenin tadını bilmiyor!.. Ne hayat ama!.. Şimdi kaldırımlarda, çarpışarak yürüyoruz artık! “Acelemiz var bizim” çünkü, ondan!.. Otomobil sayısı, insan sayısına yaklaştı. Şehrin gürültüsü, sabaha kadar aralıksız sürüyor. Gürültü çıkarmadan yaşayamaz olduk artık. “Ne oluyor bize?” diyen yok. “Nedir bu delicesine koşturma! Yavaşlayın! Yavaşlayalım!..” diyen de yok. “Ve ne acıdır ki, bu derdimizi bile artık, yalnızca “dijital ortamlarda” paylaşabiliyoruz! Artık kağıt da kalmadı… kalem de…