A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined offset: 0

Filename: controllers/Amp.php

Line Number: 37

Backtrace:

Dosya: /home/admin/web/yildizhaber.com.tr/public_html/application/controllers/Amp.php
Satır: 37
Fonksiyon: _error_handler

Dosya: /home/admin/web/yildizhaber.com.tr/public_html/index.php
Satır: 334
Fonksiyon: require_once

GENÇLER KİMLERİN ESERİ OLACAK?

GENÇLER KİMLERİN ESERİ OLACAK?

Bilmiyorum sizlerin de dikkatini çekiyor mu? Ardımızdan gelen gençlerle olan birlikteliğimiz, yakınlığımız, onlara yol gösterme, rehberlik yapma noktasındaki misyonumuz gittikçe zayıflıyor, aramızdaki mesafe açılıyor… Bundan daha birkaç yıl öncesine kadar televizyonun sosyal, kültürel ve aile yapımız üzerindeki olumsuz etkilerinden dolayı eleştiriyorduk. Toplumumuz üzerinde bilhassa gençler üzerinde büyük bir etkisinin olduğunu düşünüyor ve gençlerimizi bu aletten uzak tutmamız gerektiğine inanıyorduk.Her ortamda anne babalara çocuklarının okulda başarılı olabilmeleri için televizyondan uzak tutmalarını salık ediyorduk…  Televizyonla ilgili şikayetimiz sadece genç yaştaki öğrencilerden yana olan etkisinden değil, aynı zamanda biz büyükleri de etkilediğini, sohbet ortamını ortadan kaldırdığını, bir aptal kutusu olarak odada herkesi başına toplayıp, onu elinde tutan kişi veya gücün gülün demesiyle toplumu güldürdüğünden, ağlayın demesi ile de ağlatmasından, yani bizleri istediği gibi şekillendirmesinden yanaydı. Oysa bizler on beş yirmi yıl sonra televizyonlu ortamları arayacağımızı hiç düşünemedik. Daha beter bir medya etkisi altında kalacağımızı hiç öngöremedik. Evet… Bu gün ardımızdan gelen neslin beslendiği bilgi kaynağına (kaynaklarına) baktığımızda o aptal kutusu dediğimiz televizyona ne kadar da haksızlık (!) yaptığımızı görüyoruz… Nasıl mı? Günümüzde hemen hemen bütün çocuklarımızın en akıllı cinsinden bir telefonu var. Bu telefonlar her zaman ve her ortamda bu öğrencilerimizle beraber.Okulda güya sadece derste kapalı. Ders bitip de teneffüse çıkmadan telefonlar elde… Bunu da geçelim.. Bundan on beş yirmi yıl öncesine göre daha müreffeh evlerimiz var. Akşam eve dönen gencimiz odasına çekiliyor. Belki aynı anda hep beraber bir akşam yemeği yeme durumumuz bile olmuyor. Öbür çocuğumuz da öbür köşede… Eğitimin özünü çekirdeğini oluşturan yuva ortamında, anne babayı da ellerinde birer telefonla bu görüntüye  ilave edin. Kimsenin kimsenin yüzüne bakmaya, başlarını kaldırıp şöyle; kızımdı, oğlumdu, babamdı, anamdı diye birbirlerini süzmeye fırsatları yok … Bırak süzmeyi, oturma odasında bile birbirlerini görme imkanı yok. Düşüne biliyor musunuz, annenin kızına ya da oğluna gelecekte rehberlik yapacak bir çift söz söyleme fırsatı, babanın çocuklarını bir yanlışa karşı uyarma imkanı olmayacak . Olsa ne olur ki? Yatma saati çoktan gelmiş geçmiş. Saat gecenin bilmem kaçı. Çocukların yatak odasından hala telefonun ya da tabletin ışıkları yansıyor. Şöyle fazla değil otuz kırk yıllık süreci gözünüzün önünden geçirin. Önce çocukların gözünde bir tecrübe abidesi olan,yılların birikimini yüzündeki çizgiler arasında saklayan dedelerle, ninelerle torunların yollarını ayırdılar. Onları bir birinden ayrı düşürdüler. Daha sonra her şeyi bilen babaların karizmasını sanal dünyaya açılan pencereden her türlü basitliği genç zihinlere boşaltmakla yok ettiler.  Annelerin yürekleri şekillendiren o telkinlerinden onları  uzaklaştırdılar.  “ Bizim mahalle…Bizim mahallenin gençleri…Bizim mahallenin gençleri asla öyle şeyler yapmaz” anlayışını unutturdular… Öğretmenleri öğrencilerin ilgi ve dikkatlerini çekebilme noktasında sanal alemin, çocukların dünyasındaki baskın  çekiciliği ile bir yarışa soktular…. Bu duygularım belki size abartılı geliyor ama etrafınıza bir de bu gözle bakın. Kalabalıklar içerisinde kendi dünyasıyla meşgul olan bir sürü gençler veya kişiler göreceksiniz. Alıcılarınızı güçlendirerek etrafınızı dinleyin. Bir sürü üzücü haberler duyacak, olaylara şahit olacaksınız… Öbür ucunda kimlerin oturup bizi şekillendirmeye çalıştığı belli olmayan sanal aleme kendimizi iyice kaptırdık. Son olarak aklıma Mondros ateşkes anlaşmasının bir maddesi geliyor. Uygulandı uygulanmadı bilemiyorum ama… “Telgraf, telsiz, telefon işletmelerinin İtilaf (İngiltere, Fransa,İtalya) devletlerine bırakılmasına…”  Eğer gerçekten uygulanıyorsa “basiret” buna denilir… Doksan sekiz yıl önceden gençlerin yüreğine ve zihnine el atabilmenin hesabını tutturabilmek… Bu çok büyük bir hesap… Sahi, gelecek nesil kimlerin eseri olacak dersiniz?