Bu gün, birazcıkta olsa bir çoklarımızın bilerek veya bilmeden yüreğinde taşımış olduğu “gösteriş” tutkusundan, bir parça bahsetmek istiyorum.
Esasında gösteriş, kişinin sahip olduğunu düşündüğü değerler veya varlıklar üzerinden etrafındaki insanlara kendisini ispatlamaya çalışması.
Kendinden bahseder. “ Ben” der, “şöyle iyi bir insanım, böyle iyi bir insanım.”
Başkaları, yaptığı iyilikleri göremeyince iş başa düşmüştür.” Bari -kendinde olmayan- iyiliklerimi kendim anlatayım” der.
Bu tipler, gücü ve kuvveti sahip olduklarında, malında, mülkünde, evlatlarında ve yakınlarında görür. Sahip olduğu malını, insanlara hükmetme aracı olarak düşünür. Onun nazarında güçlü insanlar çok mal sahibi insanlardır. Saygıya layık olanlar da onlardır.
Bu tip insanlarla bir arada bulunduğunda değişik yollarla eşyalarından, mallarından mülklerinden bahseder. Aslında bahsetmekle de kalmazlar. Zihni ve kalbi hep sahip olduklarıyla meşguldür. Gösteriş için harcamaktan, yani harcayarak insanları ezmekten çok haz ve zevk alırlar.
Mesela, toplumun genelinin giydiğinin dışında bir değere sahip, pahalı bir ayakkabı giydiklerinde bile başkaları tarafından görülüp görülmediği, onun zihnini meşgul eder. Öyle ya “acaba ayakkabım görüldü mü? Veya başörtüm dikkat çekti mi? Çekmediyse, markasını veya değerini ben mi söylesem. “
Yine aynı şekilde toplum standartlarını zorlayan evi, arabası ya da diğer eşyalar da böyle. Eğer bunlar kişinin içinde yaşamış olduğu toplumda kendini ayrıcalıklı göstermenin çabası ve gayreti için ise, vicdanen işi zor. Çevresinde onu, bu noktada zorlayacak başkaları da olacak. Ve aralarında huzursuzluk verici ve sonucun nasıl olacağı belli olmayan bir yarış başlayacak. Bu tip insanlar etraflarında bir çok samimi dostlar hayal ederken, sahip oldukları eşyalarla baş başa kaldıklarını görecekler.
Bir gün, bu konulardan bahsederken arkadaşın biri “ Hocam gerçekten doğru söylüyorsun.” dedi. Ve anlatmaya başladı. “ Bir yakınım yeni bir ev yaptırmıştı.” dedi. “Biz de hanımla beraber bir akşam “hayırlı olsuna” gittik. Adam başladı anlatmaya … Kapısını şu ağaçtan şu paraya, penceresini şurada şu fiyata, mutfağın şu firmadan bu fiyata… Öyle sıkıldım ki. Bir daha da varıp bir çayını içmeyesiye vaat ettim.” demişti.
Yine gösteriş tutkusu kalbini kuşatmış bir kadının şu ifadesi de çok dikkatimi çekmişti. “Mahallenin kedi ve köpekleri bile bizim çöp dökmemizi bekliyor. Yoksa hayvanlar aç kalacak.”
İşte bu yaklaşımlar şeytanın hoşuna gidecek yaklaşımlar. Belki de bir gün seni çöpün başındaki hayvanlarla köşe kapmaca, ya da “ önce benim hakkım” tartışmasına sokacak bir yaklaşım.
Yine bu tiplerden “ gelin Allah için şu insanlara yardım edin denildiğinde,ilk öğrenmek istedikleri, yapacakları yardımı kaç kişinin görebileceği… Onlar için Allah’ın bilmesinden ziyade yardımseverliğine çok sayıda insanların şahit olmasıdır.
Biliyor musunuz? Bizim hafife alıp, bir çoklarımızın umursamadığı bu konuyu Rabbimiz çok ciddiye almış ve bizleri uyarmıştır. Gösteriş için harcamanın ve sahip oldukları üzerinden insanları ezmeye çalışanların insanlardan yana dostlarının olamayacağını ifade ediyor. Onlar için Şeytanın dostluğundan bahsediyor.
Buyurun.. Nisa suresi 38 ayete bir kulak verin. “Yine böyle kimseler Allah’a ve ahiret gününe inanmadıkları halde sırf insanlara gösteriş için mallarından ve mülklerinden harcarlar. Şeytan kime arkadaş ve yoldaş olmuşsa o kişi çok kötü bir arkadaş sahibi demektir.”
Şeytanın dostluğundan uzak olmamız dileğiyle…