ŞÜKÜR ve HAMD
Cenab-ı Hak insanları ve cinleri ancak kendisine ibadet etsinler diye halketmiş; suyu, toprağı, havayı, meyveleri, sebzeleri, diğer canlıları hulasa bu dünyadaki her şeyi onun emrine amade kılarak ona çeşit çeşit rızıklar ve sıhhat bahşetmiştir. Hem bu dünyada hem de ahirette saadet ve selamete ulaşması için Peygamberler ve Semâvî Kitaplar vasıtasıyla hak yolu öğretmiş, iman ve amele götürecek sebepleri çoğaltarak maddeten ve manen sayılamayacak kadar nimeti insanoğlunun istifadesine vermiştir. Bu hususla alakalı olarak İbrâhîm Suresi’nde şöyle buyruluyor: "O Allah ki gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi; nehirleri de sizin (istifadeniz) için akıttı. Nizam içinde seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi. O, size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetlerini
sayacak olsanız sayamazsınız. Muhakkak insan çok zalim, çok nankördür."
Bunca nimetlere nail olan insanın vazifesi ise kendisini yaratan ve ona bu nimetleri
ihsan eden Cenab-ı Hakk'a iman etmek, onun rızasına muvafık bir hayat yaşayıp daima hamd
ve şükür halinde olmaktır.
İnsana, Allah'ın kendisine verdiği nimetleri unutmaması ve bu nimetlere karşı daima
hamd-ü senada bulunup, şükürle mukabele etmesi emredilmiştir. Bakara Suresi'nde şöyle
buyruluyor: "Siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin; nankörlük etmeyin."
Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz, gece ayakları şişinceye kadar namaz kıldığı için Hz. Aişe
(r.a.) Validemiz kendisine "Ya Rasülallah, Günaha giden yol zatınıza kapatılmış olduğu halde
niçin bunu yapıyorsunuz" diye sual etmiş; bunun üzerine Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de
"Şükreden bir kul olmayayım mı?"3 buyurarak, şükrün ehemmiyetini ümmetine en güzel şekilde göstermiştir.
Değerli okurlarım
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şükreden bir kul olabilmenin yolunu şu hadîs-i
şerîfleriyle ifade buyurmuşlardır : "Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a da şükretmez. Allah'ın nimetlerini dile getirmek şükürdür. Onları dile getirmeyi terk etmek ise nankörlüktür"
Şükürle alakalı olarak İmam-ı Rabbânî (k.s.) Hz. Mektûbât-ı Şerife'de şöyle
buyuruyorlar: "Nimetleri ihsan eden Allah-ü Teâlâ ve TekaddesHz.'ne şükür, evvelâ Ehl-i
Sünnet ve'l-Cemaat Mezhebinin görüşleri müvacehesinde akaidi tashih etmekle, İkinci olarak
Ehl-i Sünnet'emensub olan müctehidlerin beyanlarına muvafık bir şekilde ahkâm-ı şer'ıyye-yi
ameliyye'yi yerine getirmekle ve üçüncü olarak da yine ehl-i sünnet mezhebinden olan
tasavvuf büyüklerinin izinden gitmekle olur.”
Şükür ve Hamd insanın Allah’a karşı en büyük vazifesidir.