İSLAM, ÖĞÜTLERİNE KULAK VERİRSEN BARIŞ DİNİ OLUR

Bundan birkaç yıl önce yaşlı bir amca bana demişti ki “ Hocam. Ben bu yıl zekatımı Pakistan’da ki şu fakir insanlara vermek istiyorum.  Acaba nasıl olur?” Allah mekanını Cennet etsin. Bende o zaman kendisine şöyle demiştim:  “ Amca sen zekatını nerede ihtiyaç sahibi birileri varsa oradaki insanlara verebilirsin. Fakat diyelim ki yarın vefat ettin. Seni de hayatta iken birlikte yaşadığın cemaatin huzuruna getirdiler ve sordular. “ Bu amcayı nasıl bilirsiniz.” Esasında sen iyi bir insansın ama bu zamana kadar yaptığın yardımlarını hep uzaktaki insanlara yaptın. Yakınlarını, akrabalarını göremedin. Ya da, ne bileyim onlara içinden el uzatmak gelmedi.  Peki bu cemaat senin ardından diyebilir mi ki “ İyi biliriz.”? Diyemezler. Ya da şöyle derler: “ Esasında iyi gibi görünüyordu ama bu zamana kadar içimizden kimseye en ufak bir yardımını görmedik, hiç birimize el uzatmadı. Yakınlarından, akrabalarından muhtaç insanlar olmasına rağmen hiç birini gözetmedi.” Bırak ölümünden sonrayı, acaba ölmezden önce bu insanlar sana nasıl bakar? Bu insanlara iyi davranmadığında kendini güven içinde, huzurlu ve mutlu bir ortamda hissedebilir misin? Evet… “İslam” diyoruz huzur ve mutluluk dini. “Müslüman’ım,  ben İslam’ım” deyince insan huzurlu ve mutlu olmuyor ki. Eğer öyle olsaydı. Bu gün “ben Müslüman’ım” diyen insanların oluşturduğu toplumlar gerçekten bahsettiğimiz huzur ve mutluluk ortamını yansıtıyor olacaktı. Ne zaman ki bizlere telkin edilen öğütlere kulak verirsek, gerçekten Allahın bizlere olan yol gösterici ayetlerini ciddiye alıp üzerine düşünür ve gereğini yaparsak, işte o zaman huzur ortamını birlikte yaşamış olabiliriz.  Hep birlikte huzur içinde yaşayabilmemiz için Nisa suresi 36. Ayette dile getirilen su hususlara bir göz atalım. Bakın Rabbimiz bizden neleri istiyor: Önce yaratanımızla bir muhabbetimizin olmasını, yüreğimizin sonuna kadar Ona açık olmasını istiyor. Peşinden bizimle ilgili en çetin endişeleri ve geleceğimizle ilgili en hoş hayalleri aynı yürekte  barındıran anne babaya iyi davranmamızı istiyor. Yetimlere… Yoksullara… Yakın komşuya, uzak komşuya… Yakın arkadaşa… Yolcuya… Ellerimizin altında bulunanlara iyi davranmamızı istiyor. Ve kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseleri de sevmediğini belirtiyor.  Düşünebiliyor musunuz? Sıraladığımız bu insanlara iyi davranan, onları görüp gözeten kimselerin yüreğinde ve yaşadığı toplumda huzursuzluktan yana bir şey hissedilebilir mi? Eğer bizler bu ilahi öğütlere kulak vermez ve buna rağmen “İslam huzur ve barış dinidir” dersek hem kendimizi sıkıntıya sokmuş hem de insanları kandırmış oluruz. İslam, öğütlerine kulak verirsen huzur ve barış dini olur. Eğer kulak vermezsen…  “Müslüman’ım” diyen insanların yaşadığı coğrafyaya birde bu gözle bakabiliriz.