GELECEĞİMİZİ GÖZ GÖRE GÖRE
YOK EDİYORUZ
Bizler için çevre olmazsa
olmazlarımızdandır... Bizleri yaşatan çevre.O zaman nasıl oluyor da yaşadığımız ağacı kesiyoruz.Bulancak’tan
yaşadığımız soluk aldığımız çevremizden söz etmek istiyorum .30-40 yıl öncesi
Bulancak’ı bilirmisiniz? Deniz ayağınızın yanında idi.Şimdi çok uzaklarda kaldı. Bulancak imam Hatip
Ortaokulu yanında bulunan İncüvez deresi belediye tarafından ıslah çalışmaları
yapılarak çevresine korkuluklar yapılarak yeni görünümünü kazanmıştı. Çokta
güzel görünüm kazanmıştı.Ama önceki gün oradan yaya geçerken yıkıldım. Burnumu
tıkamak zorunda kaldım. Art niyetli insanlar ne bulduysa hep dereye atmışlar,hem kirletmişler hem de
çevreye pis koku salıyor. Peki bu insanlar cezasız mı kalacak. Ama kalıyor. Belediyemiz
daha ne yapsın,derenin yanına bekçi tutamaz ki... Çevreyi kirletirken,
gerçekte bindiği dalı kesen insan; hava, su, toprak bağlamında doğal çevresini
kirletirken, değer yargılarındaki bozulmayla, toplumsal çevresini de kirletmektedir.
Bu kirletiş; doğal-toplumsal kirlenmenin bir kısır döngüsü biçiminde,
gezegenimiz Dünya ile bu Dünya’da
yaşayan insanların yok oluş sürecini başlatmıştır.
Kuşkusuz zararın neresinden dönülürse kardır diyerek, doğal ve toplumsal
kirlenmenin durdurulması önerisiyle söz söylemek gerekir.
Tartışmalara gerek yoktur ki; insanı, doğal çevresini kirletmeye iten dürtü,
çevresini daha çok sömürmeye yönlendiren saldırganlığını azdıran içgüdü, en
önemlisi de toplum değer yargılarında oluşan bozulmadan kaynaklanmaktadır.
Artık iyi örneklerle/yapıcı
eleştirilerle; çevre dostlarının sayısı çoğaltılmalı ve çevre düşmanlarına
karşı susmamalıyız. “Çevre nedir ?” sorusu belki en genel anlamda, Doğa ile İnsan arasındaki ilişki olarak tanımlanabilir.
İnsanın varolmasından beri çevre
vardır. Bilimsel merakla, Doğa ile İnsan
arasındaki ilişki, doğa bilimcilerince
incelenmiş, araştırılmıştır. Buna karşın ekonomik-sosyal yönü göz ardı edilmiştir. Doğa hiçbir şey ödemeden alıp, kullanabileceğimiz
bir mal olarak yorumlanmıştır. Gerçekten de hava, su, toprak için Doğa’ya
hiçbir şey ödemiyoruz, ama Doğa’yı kullanmakla, Doğa’da bir değişim oluyor.
Kısacası; Doğa’nın kendini yenileme gücü var, ama önemli olan bu gücün ne kadar
baskı altında kaldığıdır. Doğa’yı bozma hızı, Doğa’nın kendini yenileme
hızından çoksa, işte o zaman sorunlar ortaya çıkıyor ki biz insanlar; bu sorunları 70’lerin başından beri Çevre Sorunları olarak tanımlıyoruz ve biliyoruz ki çevre
sorunlarının ortaya çıkmasıyla da Doğa’da bir bozulma başlıyor, ama bütün
bunları bile bile hiç durmuyoruz, dolayısıyla biz insanların neden olduğu
Doğa’daki bozulma da hiç durmuyor.Bu nedenle bende bir Doğa dostu
olarak diyorum ki;Dünyamız yalnızca uzayda gezen, boşlukta yüzen bir
küre değil…Dünyamız; yeraltı ve yerüstü tüm canlılarıyla bir yaşam alanıdır…En
önemlisi de;Dünyamız biz insanlarla bir bütün düşüncesizce dolarsa her yer
beton hangi toprakta buğday yeşerecek ? Hangi kaynakta su
birikecek ? Bu gidişle gölgesinde serinlenecek bir çınar,
Dalından koparılacak bir nar ağacı kalmayacak…“Benden sonrası tufan” diyenlerin
bencilliği karşısında suskunluk sürdükçe;
İnsanlık için bir başka nuhun gemisi kalkmayacak…