SON ZAMANLARDA "MEZHEP" KELİMESİNİ SIK DUYAR OLDUK
Bir zamanlar ibadetlerle ilgili hususları
değerlendirirken duyduğumuz “mezhep” kelimesini son yıllarda, son zamanlarda
sıkça duyar olduk. Üstelik bu duyuşumuz, farklılıkların, değişik görüş ve
düşüncelerin dindar bir yaşayışta kolaylık veya zenginlik şeklinde, bizlere
geniş bir hareket alanı açan bir yaklaşım değil, aksine ayrıştıran ve uzaklaştıran
bir yaklaşım. Hatta daha da ileri tarihin derinliklerinde bırakılan mezhepsel düşmanlıkları
tekrar canlandırmaya çalışan bir yaklaşım.
Şu ifadeyi sık sık duyarız. “İslam barış dinidir.” İyi de barış kimler arasında olur? Barış aynı
duygu, aynı düşünceye sahip olmayanların, zıtların, siyah ile beyazın ya da kurtla
kuzunun arasında olur. Eğer İslam barış dinidir diyorsak bütün farklılıkları
bir arada tutabilecek bir yapıya sahip olmasındandır.
Bu gün aynı inanca sahip olan, aynı Allah’a, aynı Kitab’a
aynı Resul’e inanan insanların, aynı ibadeti yapan, aynı Kıble’ye yönelen
insanların bir birinden nefret etmeleri değil, aksine birlikteliklerini daha
güçlü hale getirmeleri gerekir. Yoksa Müslümanlar üzerine, Müslümanların
yaşamış olduğu coğrafya, sahip oldukları zenginlikler üzerine yıllar öncesinden
planlar yapmış olan ve bütün dünyaya tek başlarına sahip olsalar dahi bir türlü
doymak nedir bilmeyen emperyalistlerin değirmenine su taşımış oluruz. Onların
emellerine ulaşmaları için işlerini kolaylaştırmış hatta onları sevindirmiş
oluruz.
Bırakalım mezhebi farklılıkları bir tarafa... Mensubu olduğumuz Aziz Kitabımız bizlere diğer
din mensuplarına karşı barış içerikli bir öğütte bulunmuyor mu? “Sizin dininiz size,
bizim dinimiz bize” (Kafirun Suresi)
Bu öğüt barış içinde yaşamayı salık eden en açık
ifadelerden biri.
Aynı yaklaşımı Müslüman olup ta İslam’ı farklı
yorumlayanlar bir birine karşı yüreklerinde niçin barındırmasınlar ki…
Belki diyeceksiniz ki “Efendim Allah’ın dinini
bozuyorlar.” Bu dinin sahibi Allah’tır. Dininin orijinalliğini kıyamete kadar
da koruyacak olan O’dur. İnananların boşuna endişelenmesine gerek yok… Yeter ki biz aklımızı kullanalım.
Yine Müslüman olduğunu iddia eden
bizler Kuranı bir öğüt kitabı olarak görüyorsak –ki öyle de görüyoruz-
yollarımızın gurup gurup , fırka fırka ayrılmaya yüz tutması durumunda Allah’ın bizlere olan uyarısı açıktır. “Hep
birlikte Allah’ın ipine sarılın. Parçalanıp bölünmeyin.”(3/103)
Eğer bizler bu uyarıları umursamaz, görmemezlikten
gelirsek Allah bizi kör olarak yaşatır, kör olarak öldürür ve kör olarak diriltir.
Bu körlük fiziki bir körlük değil. Nelerle karşılaşacağımız gerçeğini kestirememenin
körlüğü. Hakikatleri görememenin körlüğü… Ya da her iki alemde de canımızı
acıtacak sonuçları görememenin körlüğü..
Allah korusun… Eğer
bizler bizimle hiçbir ortak noktası bulunmayan, en uç din mensuplarına gösterdiğimiz hoşgörüyü, bir çok ortak noktamız
olduğu halde bir birimize gösteremezsek İslam coğrafyasının farklı noktalarında
tutuşturulmuş olan ateşlerin büyümesini
hızlandırmış oluruz.
Rabbim! Yüreklerimizde birbirimize karşı hoşgörü,
kardeşlik, sevgi ve muhabbet duyguları oluştur…