Empati…Pek çok defa duymuşuzdur bu kelimeyi. Kendimizi bir başkasının yerine koyabilmek, bir olay ya da durum karşısında, karşımızdaki gibi hissedebilmek, onun gibi düşünebilmektedir empati. Söylenebildiği kadar da, kolay değildir bunu yapabilmek.
Dünyaya yıllarca baktığın pencereden değil de, başkasının penceresinden bakmak, onun gözlüklerini takmak ya da İngilizlerin atasözlerinde dedikleri gibi ‘walking in her shoes’, onun ayakkabılarını giyip yürümek. Ne şekilde ifade edilirse edilsin, denildiği kadar kolay değildir bunu uygulayabilmek. Hele ki,sadece sizin yapabildiğiniz, çevrenizdeki başka hiç kimsenin yapamadığı bir yetiyse vay halinize…
Düşünebiliyor musunuz? Siz kendinizi etrafınızdaki herkesin yerine koyabiliyor, onları anlayabiliyorken, kimse kendisini sizin yerinize koymuyor ve sizi anlamıyor. Ne büyük sıkıntı. Anlayışlı, herkesi anlayabilen ancak kimse tarafından anlaşılamayan bir insan. O yüzden gelişim, toplumsal olmalı, bireysel değil.
Bir düşünürün dediği gibi ‘İyi insanların kurallara ihtiyacı yoktur. Çünkü onlar, empatiyle yaşarlar.’ Bu sözden şunu çıkarabiliriz ki; empati, bencilliği, kibiri, vurdumduymazlığı ortadan kaldırır. Yaşamadığımız sıkıntıları, felaketleri tecrübe etmiş insanların yerine kendimizi koyabilirsek, onları acımasızca yargılamaz, daha anlayışlı bireyler olmaya başlarız. Bize yapılmasını istemediğimiz hiçbir şeyi de başkasına yaşatmayız. Tek başına empati, pek çok kötülüğün ortadan kalkmasına sebep olabilir.
Kişisel gelişim öğretilerinden biri olan empati, tüm toplumca uygulanmadıkça, bu gelişimden herkes nasibini almadıkça hiçbir faydası yok. Sadece kendi kendine gelişmeye çalışan ama içinde bulunduğu toplum tarafından yutulan ‘bireylerle’ yitip gider. O halde hep birlikte lütfen biraz empati.