Siz!... Şuanda bu yazıyı okuyan kişi. Evet siz. Öncelikle sizi tebrik etmek istiyorum. Yazımı okuduğunuz için değil, bir ‘okuyucu’ olduğunuz için. Çünkü maalesef nesliniz hızla tükeniyor ve emin olun sizden çok az var.
Hızla dijitalleşen çağda herkes ‘izleyici’ olmuş durumda. ‘Okuyucu’ sıfatı hızla tükeniyor. Mazeret ise zamanın hızla akıp geçmesi ve değerli olması deniyor. Tek sorunun zamanı doğru kullanamamak olduğunun farkında değil kimse. Zamanım yok ki okuyamam, çok meşgulüm okuyamam. Kendimizi kandırmayalım lütfen. Tüm bunlar okumak istemeyenlerin bahanesi. Çünkü izlemek daha kolay. Ama izlemek okumanın yanında öyle hazır bir besin ki.
Bir kitabı okumak yerine, yeni nesil artık filminin çekilmesini bekliyor. Oysa filmde başkalarının bakış açısını izliyorsun. Senin hayallerin, senin kurgun yok içinde. Kitabı ise okurken her karakteri, mekanı, zamanı gözünde canlandırabilirsin. Kitaplarda özgürsün. Yönetmenin penceresinden onun gözleriyle bakmak zorunda değilsin olaya ve kişilere. Ne inanılmaz bir beyin egzersizi bir bilinse. Sonra neden çocuklar hayal gücünden yoksun. İşte tam da bu yüzden. Çocuğun hayal kurmak üzerine pratiği yok ki. Her hayali her kurguyu filmlerden sadece pasif bir izleyici olarak hazır almış. Kendi hayal dünyasından hiçbir şey katmamış. Zamanla da yitip gidiyor bu becerisi. Sınavlarda bile soru kağıtta açık bir şekilde yazarken sırf okumaya üşenip ‘Bu soruda ne yapacaktık?’ diye soran öğrencilerimiz var. Onların bu davranışını kınamıyorum. Büyük ihtimalle evde kitap okumayan sadece pembe dizileri takip eden ebeveynlerle birlikteler büyük ihtimalle. Ben Tv izlemeyin, dizi takip etmeyin de demiyorum. Sadece 24 saatiniz içinde bunlara zaman bulurken az da olsa okumaya da zaman ayırın lütfen diyorum.
Okumaktan öyle korkar olmuşuz ki; alt yazılı filmleri bile izlemekten vazgeçiyoruz çoğu zaman. Aman kim uğraşacak onları okumakla değil mi ? İzlemek bize daha hızlı geliyor. Evet belki daha hızlı, belki gerçekten okumaya nazaran daha az zaman alacak ama okuma eyleminin uzun süreçte bize kazandırdıklarını bir düşünün.
Belki bir öğretmenden duyduğunuz için bu söz artık çok klişe gelecektir ama lütfen ve lütfen okuyun. Bir gazete, bir kitap, bir dergi, en azından aynı keyfi vermese de bir telefondan bir e-kitap okuyun. İster kişisel gelişim, ister roman, ister köşe yazısı, ister bilimsel bir makale, ister fıkra, ister bir biyografi ne olursa. Hangi tür, hangi görüş, hangi tip kitap ilginizi çekiyorsa, okuyun. Yazıları az resimleri fazla bir karikatür dergisi bile olur. Yeter ki okuyun. İlk emri hatırlayın, okuyun.
1989 yılında yayınlanan ve sonra sinemaya da uyarlanan ‘Ölü Ozanlar Derneği’ adlı efsane filmin unutulmaz sözleri ile son vermek istiyorum yazıma. Kitabın baş karakterlerinden , başarılı ve farklı bir tarzı olan edebiyat öğretmeni öğrencisine sorar. ‘_Kitap okuyor musun Bay Anderson?.’_ Okumuyorum, eksikliğini de hissetmiyorum! ‘ diye cevap verir öğrenci. Öğretmen şu cevabı verir: ‘_ Ama biz hissediyoruz.’