O sabah yani; 12 Eylül 1980 Cuma günü sabahı ülkenin sahibi olduğunu söyleyen silahlı kuvvetler yönetime el koymuştu. Bulancak Ticaret Lisesine gidiyordum. Son sınıfta öğrenciydim ve okulun açılmasına 2 gün vardı. 14 Eylül günü de okul açılacaktı. Sabah sabah teyzemim oğlu kız kaçırmış ve bizim eve gelmişler. Tabi onlar askeri darbeden bir haberler bizim gibi saat sabahın altı buçuğu veya altısı. Ayrıca televizyon ve radyoda evde olmayınca ne olup bittiğini ancak belediyeden yapılan ilandan duymuştuk. Seçilmişler bir kez daha askeri darbenin gadrine uğramış ve ülke uzunca bir süre nefessiz kalmıştı.
Çok sert bir dönemin ardından gençler sağlı-sollu un ufak edilmiş ve insanlar yerinden yurdundan edilmiş ve hayatları sona ermiş insanların sayısı bilinmez olmuştu. Aradan 4-5 yıl geçtikten sonra seçimler yapılmış ve merhum Özal’ın partisi hükümet olmuştu. Ancak, 12 Eylül askeri yönetimin gizli gücü devam ediyordu. Özal demokratik adımları atamıyor ve ülkenin insanları sıkıyönetimsiz bir hayat istiyorlardı.
O zamanlar konuşmak bile sıkıntılıydı. Hele de siyasi konuşmak, hürriyetlerden ve insan haklarından dem vurmak kolay değildi. Çok çok sıkıntılı günlerdi ve yıllardı o zamanlar.
Geride akıldan çıkmayacak, her geldiğinde hatıralarda acı izler bırakan bir dönem olarak tarihteki yerini alacak olan 12 Eylül bu ülkenin hafızasındaki en ağır yük diyebilirim. Ha, 27 Mayıs, 12 Mart, 28 Şubat, 15 Temmuz darbe girişiminin hiçbir farkı yoktur. Seçimle gelen seçimle gider, başkası yalandır. Her askeri darbe bu ülkenin insanına acı çektirmiş ve korku salmıştır.
12 Eylül deyince sadece bir gün veya rakam değildir, o günlerin içinden gelenler için, öncesi ve sonrası ile bir kasırgadır. Yazılacak daha çok şeyi ve bilenecek yanı ile. 12 Eylül böyle biline?