Akşam işim bittiğinde eve gidip tekrar dışarı çıkıyorum. Eskiden sahil boyunda bol bol gezerken öyle arabaydı filan çokta yoktu. Hele 1980’li senelerde Bulancak’ta araba sayısı bir elin parmaklarından biraz fazlaydı diyebilirim. Sonra sonra insanlar para kazanmaya başlayınca ilk işleri hep araba ve ev almak olunca ilçenin yeşili olan dokusu da yok olmaya yüz tutmuştu.
Şimdi ise arabadan geçilmiyor Bulancak’ta. Adım atacak yer yok ilçenin içinde. Dışarı çıktığım akşamlarda eskiden beri uğradığım ve kolay kolayda başka yere gitmeye üşendiğim için, İlyas Dondurmanın orada bir iki arkadaşla oturup sohbet ederiz. Şehir içi geçişi yan tarafta olunca da, araba sesinden de bir türlü kurtulamayız. İnanın bir saniye bile bu yolda durma yoktur. Vızır vızır araba geçer, motor geçer, dur durak yoktur anlayacağız. Bazen bu arabalara bakmaktan sohbet edemeyiz. Sanki sel olmuşta, selin önünde arabalar gidiyor gibidir. Hele de yabancı marka arabaların haddi hesabı yoktur. Bu kadar mı yabancı marka araba olur doğrusu bende şaşırıyorum. “Dur şunu bir sayayım” diye sayıyorum ve yabancı marka arabaların büyük bir üstünlüğü ortaya çıkıyor.
Diyelim ki; peş peşe on araba geçti, sekizi dokuzu yabancı markalı. Yerli dediğimiz araba ancak bir iki çıkıyor. Hemen hemen hiç değişmiyor bu yabancı marka araba sayısı. Hem de öyle ucuz olandan değil ha!
Aklınıza gelen o bilindik markalardan hepsi. Geçen akşamda bir sayım yapayım, dedim ve yaptım. 10 arabanın altısı en spor model olan markanın arabasıydı. Hani şu gençlerin tercih ettiği marka. Parayla alınacak gibi değil bana sorarsanız. Yanlış anlamayın, çalma çırpma, haram para olarak bahsetmiyorum. Benim parayla alınacak gibi değil. Ben bu saatten sonra 10 sene çalışsam ve yemeden içmeden para biriktirsem ancak alırım. Bu güne kadar zaten merakta etmedim arabaları. Arkadaşlar sağ olsunlar arada sırada beni gezdirirler ve sevindirirler fakiri. Bir yandan iyi oluyor, bir yandan da böyle gürültü sesti çokta insanı mutlu etmiyor.