Ne zaman bir dolmuşla yolculuk yapsam; bir mizah dergisini dolduracak kadar veya dizisini çekecek kadar çok sayıda mizahi durum ile karşı karşıya geldiğimi birkaç yazımda belirtmiştim. İnanın bu ülkenin her yanı, taşı toprağı, havası suyu, artık aklınıza ne gelirse her yanı bu mizah, hiciv, mukallitlik(tam burada Metin Malkoç için kelimeyi açıklayayım, taklit eden kişi demek mukallit, öğrenmiş olur belki)için bulunmaz bir hint kumaşı gibi. Pazartesi günü bir iş için Giresun’a gitmek gerekti. Bulancak’ta dolmuşa bindim ve arkada bire yere oturdum. Sonra tanıdık bir arkadaş ve yanında bir başkası ile yan tarafıma oturdular. Yola çıktık ve bu iki kişi kendi arasında konuşmaya başladılar. Bende tabii ki yanımda olunca, hepsini duyuyorum. Mevzu bir emeklilik ve prim üzerine devam etti durdu.
Bir ara ikisi de aynı şeyi anlatıyor ve bir türlü sonuca varamıyorlar. Emekli olan kendi düşündüğü gibi, şöyle oldu, böyle oldu, diye tanıdığım kişiye olayı özetliyor, o da, yok yahu senin dediğin gibi değil, şu şekilde olmuştur, diye üsteliyor. Epeyce bir böyle devam ettiler. İş o hale geldi ki, artık bir birinin ötekine ne söylediğinin bir anlamı kalmadı. Ben de, işin yokuşa sürülmesinden dolayı kıs kıs kendime göre gülüyorum. Hatta bu arada diğer yanımda oturan çocukta, bana bakıp bakıp ta, “bu adam kendi kendine niye gülüyor” diye gözüme şaşkın şaşkın bakıp durdu.
Bunlar Giresun valiliğinde ineceklerdi. Oraya kadar bu garip mevzu devam etti. Yollarına az kalınca bu emekli olan ve sıkıntılı durum karşısında ne yapacağını bilemeyen kişi, “yahu ben hayatım boyunca devlet ile hiçbir işim olmadı, işten eve, evden işe, geçip gittim. Vali, kaymakam, müdür şu bu hiç işim olmadı, bakalım ne olacak” diye diye ah edip sitem etti. Onlar ineceği yerde indi ve ben yine gülümseyerek, “vay be bu ülkede devletle işi olmayan insan mı olur?” diyerek ineceğim yere doğru gittim.
Var mıdır bu ülkede böyle azda olsa, devletin kapısına uğramayan insan doğrusu bilmiyorum.