Cuma akşamı deprem kuşağında olan ülkemizde bir depremle daha karşı karşıya kaldık. Yüzlerce yıldır bu topraklarda depremler oluyor ve binlerce insanımız depremlerde hayatını kaybetti. Cuma akşamı Elazığ’da olan ve büyük bir alanı etkileyen depremde can kaybı da oldu.
Bulancak’ta bu deprem ile sarsıldı. Burada her hangi bir zarar ziyanda olmadı ancak, Elazığ ve Malatya’da can kaybı, yaralı ve hasar gören binalar var. Devlet, Afad ve çok sayıda gönüllü insan çok kısa bir sürede depremin etkilediği yerde hızla çalışmaya başladı.
Buraya kadar çok iyi. Eskisinden daha bilinçli bir arama kurtarma ekipleri işini en iyi şekilde yapmaya gayret ediyor. Fakat bir sıkıntı hala aşılabilmiş değil.
Bütün yasalara, talimatlara, uyarılara rağmen depreme dayanaklı bina ve iş yeri yapmakta vatandaşımız ayak diremekte sakınca görmüyor. Sağlam binaların yapılması, yapı denetim ile çalışmak, kendi işini takip etmek gibi gerekli olan hiçbir adımı vatandaş niye ise atmıyor. Artık deprem analizi, binaların 9 şiddettin de depreme dayanıklı teknik gelişmelerin hepsi biz insanlar için olmasına rağmen, daha az maliyetli olsun diye para vermekten kaçarak aslında kendimize zarar veriyoruz. Canımız daha kıymetli iken, afet ve felaketlerde sonumuzu getirecek olan maliyetten kaçmanın ne gibi faydası var ki?
Devlet(hükümet diyelim buna) bir karar alıyor, bütün binalar, iş yerleri, fabrikalar, diğer yapılar kesinlikle yapı denetimi, deprem analizi, kontroller yapılacak diyor, gel gör ki, hükümeti destekleyeni, muhalifi, parası olanı olmayanı, ağzını büküyor, “bu da nereden çıktı, para gidecek bu işe” diye yakınıyor. Bu tip yakınmaların şahidiyim. “Ya senin iyiliğin için” desek te lafımız havada kalıyor.
Bir önceki köşemde yazmıştım, ‘biz sorunları masaya yatırır ve öylece bırakırız’ diye.
Artık bu vurdumduymazlıktan vazgeçelim ve bir kez de olsun işimizi doğru yapalım da, afet ve felaketlerde canımız yanmasın!