“Fırtına önceki sessizlik veya fırtınadan önce sakinliği” diye bir deyim vardır. Çok sık duymayız bu sözleri hayatımızda. Ancak sıkıntılı bir durum peydah olunca aklımıza gelir ve o anda kullanırız. Hemen her şey için geçerlidir bu deyim. Özellikle insanların dara düştüğü zamanlarda ne yapacağını kestirmeyenlerin halini açık bir şekilde ortaya koyar. Borcun vardır, işin aksar, işten çıkarsın, bir şeye canın sıkılır, araban kaza yapar, evde aksi giden şeyler olur, okulda sorular zor gelir, dükkanda işler istediğin gibi gitmez, sevgilin seni terk eder, siyasi olarak tutunacak dalın kalmaz, takımın her hafta mağlup olur, hava birden değişir, manevi olarak bir çıkmazın içinde olursun; işte bunları bertaraf etmenin yolu hep bu “fırtınadan önce sessizliğe delalet eder. İnsan için çare tükendi mi, kafayı bozar ve kara kara düşünmeye başladığında fırtına çok geçmeden gelir. Fırtına daha ufukta görünmeden çözüm bulmak bazen çok zor olur. Hayatta olduğumuz ve nefes aldığımız sürece her derdin bir fırtınası mutlaka olur ve geldiğinde geride büyük hasarlar bırakır.
Son birkaç haftadır hal hatır sorduğum çok sayıda ki esnaf arkadaşım, tam da bu tanıma uyar bir ruh hali içinde fırtına bekliyor gibiydi. Ülkenin içinde bulunduğu salgın yangını büyük bir hasar ile yolunda devam ederken, hasarın altında kalan esnafın derdi katmerleniyor.
Dert çok büyük. Sarmal gittikçe büyüyor. Önüne çıkanı da sarmalın içine almaya çalışıyor. Zor bir durum ve devletin tepesindekiler ile hükümetin içindekilerin bunun ne kadar farkında olduğu ise meçhul. Herkes “yandım anam” diyor. Yangını söndürecek fırtına da ortada görünmüyor. Benden söylemesi, daha önceleri de yazdığım gibi, sandıkta fırtına öncesi sessizliği, yavaş yavaş etkili olacak, diyorum.