“Ne anlatıyon sen be adam, paranın uğramadığı yer mi olur” diye bana sual ederseniz, az buçukta olsa haklısınız derim. Birkaç gün hastalığım sebebiyle evde olduğum zamanlarda tv’de film izleyerek zaman geçirdim. Bu filmlerden birini ilk kez takip etme fırsatını buldum. Baştan çok sarmasa da, takip ettikçe çok hoşuma gitti. Hepimizin bildiği Himalaya dağlarında geçen bir filmdi bu film. Dağların tepesinde hayatlarını asırlardır ikame eden ve tuzun çok kıymetli olduğu ve yak denen hayvanların bu insanların hayatında ne kadar önemli olduğunu anlatan bir hikayeyi anlatıyordu film. 1999 yapımı olsa da filmde insanların paranın hakimiyet kuramadığı bu topraklarda insan hayatının tuza nasıl bağlı oldukları ve bunun bu insanların gelir kaynağı olarak hikaye anlatılıyor. Gelir kaynağı dedim. Paranın esiri demedim. İki farklı insan üzerinden tuzun ve yakların bu hayatları nasıl etkilediği, paranın hiçte önemli olmadığı ve bunun içinde yapılan zorlu mücadelenin kesitleri sinema dili ile ekranlara gelişini takip edince; “iyi ki bu topraklara kapitalizm mendeburu uğramamış, aynı hayat tarzı ile senelerini geçirmiş bu insanların hali yoksa nice olurdu, bu zor şartlarda kendilerini koruyan bu insanlar eğer kapitalizm denen yapının buralarda kök salmasına müsaade etselerdi bu dağlar un ufak edilir ve tozu toprağı satılırdı” diye içimden geçirdim. Elektrik yok, su yok, makineler yok, araba yok, boş işler yok, siyaset yok, modernizm yok, kendi gelenek ve kültürü ile devam eden bir hayat. Hele filmin geçtiği dağ manzaraları, metrelerce kar, yerel kıyafetler, tecrübe, gençlik, dini görüşlerin çatışması derken film sona eriyor. Tamam; paranın girmediği delik olmaz desek te, sadece insan ihtiyacı için kadarı ile hayatlarını idame ettirmek zor olmasa gerekir. Her şeyi maddi bir dünya ile bağlayan ve bunun içinde köle arayan kapitalist yapının her toprağı ele geçiremediğini görmekte insana bir huzur veriyor. Ülkemizde ise kapitalizm denen yapı nerede ise alt üst etmediği ve gözünü boyamadığı çok az yer bırakmış gibi. Darmadağın ederek her geçen gün ilerliyor ve bunu durduracak bir güçte şimdilik görünmüyor. Öyle ise ne yapmalı diye soruyorum ve cevap arıyorum.
Anasayfa
Yazarlar
Erhan GÜNDOĞAR
Yazı Detayı
Bu yazı 369 kez okundu.
HİMALAYA; KAPİTALİZMİN UĞRAMADIĞI TOPRAKLAR
“Ne anlatıyon sen be adam, paranın uğramadığı yer mi olur” diye bana sual ederseniz, az buçukta olsa haklısınız derim. Birkaç gün hastalığım sebebiyle evde olduğum zamanlarda tv’de film izleyerek zaman geçirdim. Bu filmlerden birini ilk kez takip etme fırsatını buldum. Baştan çok sarmasa da, takip ettikçe çok hoşuma gitti. Hepimizin bildiği Himalaya dağlarında geçen bir filmdi bu film. Dağların tepesinde hayatlarını asırlardır ikame eden ve tuzun çok kıymetli olduğu ve yak denen hayvanların bu insanların hayatında ne kadar önemli olduğunu anlatan bir hikayeyi anlatıyordu film. 1999 yapımı olsa da filmde insanların paranın hakimiyet kuramadığı bu topraklarda insan hayatının tuza nasıl bağlı oldukları ve bunun bu insanların gelir kaynağı olarak hikaye anlatılıyor. Gelir kaynağı dedim. Paranın esiri demedim. İki farklı insan üzerinden tuzun ve yakların bu hayatları nasıl etkilediği, paranın hiçte önemli olmadığı ve bunun içinde yapılan zorlu mücadelenin kesitleri sinema dili ile ekranlara gelişini takip edince; “iyi ki bu topraklara kapitalizm mendeburu uğramamış, aynı hayat tarzı ile senelerini geçirmiş bu insanların hali yoksa nice olurdu, bu zor şartlarda kendilerini koruyan bu insanlar eğer kapitalizm denen yapının buralarda kök salmasına müsaade etselerdi bu dağlar un ufak edilir ve tozu toprağı satılırdı” diye içimden geçirdim. Elektrik yok, su yok, makineler yok, araba yok, boş işler yok, siyaset yok, modernizm yok, kendi gelenek ve kültürü ile devam eden bir hayat. Hele filmin geçtiği dağ manzaraları, metrelerce kar, yerel kıyafetler, tecrübe, gençlik, dini görüşlerin çatışması derken film sona eriyor. Tamam; paranın girmediği delik olmaz desek te, sadece insan ihtiyacı için kadarı ile hayatlarını idame ettirmek zor olmasa gerekir. Her şeyi maddi bir dünya ile bağlayan ve bunun içinde köle arayan kapitalist yapının her toprağı ele geçiremediğini görmekte insana bir huzur veriyor. Ülkemizde ise kapitalizm denen yapı nerede ise alt üst etmediği ve gözünü boyamadığı çok az yer bırakmış gibi. Darmadağın ederek her geçen gün ilerliyor ve bunu durduracak bir güçte şimdilik görünmüyor. Öyle ise ne yapmalı diye soruyorum ve cevap arıyorum.
Ekleme
Tarihi: 19 April 2025 - Saturday

HİMALAYA; KAPİTALİZMİN UĞRAMADIĞI TOPRAKLAR
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.