Çocuklarımıza, gençlerimize hep ‘Oku’ deriz ya, bazen de yazmalarını istemeliyiz. Çünkü okumak bir birikimse, yazmak bir kendini buluştur, farkına varıştır. Birikimlerin açığa çıkışıdır. Bugün sizlere Bulancak Lokman Hekim Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi öğrencilerinden Tolga Aktaş’ın, izlediği ve etkilendiği bir haberle ilgili yazdığı hikayesini paylaşacağım.
SON GÜLÜŞ
Hakkari’de soğuk bir kış günüydü. Havalar soğudukça nöbet işi de, zorlaşmaya başlamıştı. İleri karakol kulübe nöbetinde sıra, ben ve astım hastası olan Umut’a gelmişti. Umut, 20’li yaşlardaydı, bir küçük oğlu vardı. Sürekli bize oğlunun resmini gösterir, onu görmek için sabırsızlandığını dile getirirdi. Daracık kulübede onun oğlu ile ilgili muhabettini dinledikçe ve onun yüzündeki gülüşü gördükçe bile içim ısınıyor, soğuk havaya aldırmıyordum. Sürekli cebinde oğlunun fotoğrafını taşır, bize gösterir ve severdi. Yakın bir zamanda oğlunun sünnet olacağını ve onun mutluluğunu paylaşmak için, benim de yanında olmam gerektiğini söylerdi. Ben de mutlulukla kabul edip onu yalnız bırakmayacağıma söz vermiştim. Biraz zaman geçtikten sonra kulübeye doğru iki asker gelip bana komutanın çağırdığını ve halletmem gereken evrak işleri olduğunu söyledi. Zaten nöbet bitimine az kalmıştı. Karakola gittikten bir süre sonra evrak işlerini hallederken silah sesleri duyulmaya başladı. O an herkes telaşla karakolu savunuyor, uzun ve şiddetli bir çatışma dönüyordu. Çatışma bittikten sonra aklıma kulübede yalnız kalan Umut geldi. Elimden geldiği kadar hızla yanına gittim. Kulübeye girince Umut’un duvara yaslanmış bir biçimde gördüm, üzeri kan içindeydi. Hemen yanına gittiğimde ise çoktan gözlerini hayata yumduğunu fark ettim. Elinde ise yarı kanlı bir biçimde oğlunun fotoğrafını tutuyordu. O an neye uğradığımı şaşırdım. Donakalmıştım. İşte bugünden itibaren her şeyin farklı olacağını düşündüm. O günler geçince bile aklımdan o an ki Umut’un hali ve elindeki fotoğraf hiç çıkmadı. Belli bir zaman sonra Umut’un cenaze törenine Samsun’a gittim. Ağlayan anne babasını görmeye dayanamazken, tabutun başında etrafı boş gözlerle izleyen küçük oğlunu fark ettim. Ne olup bittiğinden habersiz etrafında ağlayan insanlara bakıyordu. O duruma daha fazla dayanamayıp ayrıldım.
Bir zaman sonra yalnız başıma Umut’un mezarına gittiğimde, mezarın başında oturan eşi ve oğlunu gördüm. Oğlu sünnet kıyafeti giymişti. Ellerini toprağa sürüyor ve sürekli annesine bakıp şu sözleri söylüyordu ‘Nerde babam. Bak baba, ben sünnet oldum. Sevindin mi? Şu an beni duyuyorsun değil mi?’ Oğlu konuşmaya devam ettikçe dünyam başıma yıkılmaya devam ediyordu, yaşadığım için sevinmek yerine keşke bunları duymasaydım deyip bende ölseydim diye içten içe Allah’a yalvarıyordum.
NOT: Haberlerde 5 dakika adı geçen ve sonrasında kimsenin adını dahi hatırlamadığı, bu aziz vatan için kendini feda eden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine sabır diliyoruz. Bu hikaye yaklaşık 5 yıl önce şehit olan Piyade Er Umut Bulut’tan esinlenilerek yazılmıştır. Eğer bu vatan içinde rahatça gezip nefes alıyorsak, sıcacık yorganın altına girip güven içinde uyuyorsak bunu görevi başında olan askerlerimize ve vatan için canını feda eden şehitlerimize borçluyuz.
Unutmayınız ki ‘TÜRK VATANI BİR BÜTÜNDÜR PARÇALANAMAZ’
Yazan:Tolga Aktaş