Hayatın harala gürele koşturmacası içinde gelip geçenin ne olduğunu bazen anlamayız.
Sağımıza solumuza bakamadan belli bir yaş'a geliyoruz. Geriye baktığımız da çok şeyin eski kıymetinin kalmadığını görüyoruz.
Aklımız da neyin kaldığını bile bilmeden bir geçim derdine düşen insanlar olarak hayatın tozu dumanı içinde zaman dolduruyoruz. Geçen Salı günü pazarcı esnafı arkadaşım Tuncer ile pazar yerinde onunla sohbet ederken yeni neslin 'kadir kıymet' bilmediğinden yakındı. Oysa; ne kadar çok bu güzel kelimenin adı anılırdı daha şurada 10-15 sene önce.
Yeni nesil dediğimizde şunun şurasında 15-20 yaş grubunda olan gençlerimiz dediğimiz.
Dünya elbette hızla değişim içinde. Teknoloji bizi bir yandan harmanlıyor, bir yandan da sarıp sarmalıyor. İçinden çıkılmaz bir durum ortaya çıkıyor. 1980'lerde veya 90'larda yokluk içinde gençliğini geçirenlerin hayata bakışı ile bugünkü dönemde sanal bir dünya ve hayatın içinde nefes alıp verenlerin aynı düşünmesi o kadar da kolay değildir.
Arkadaşım Tuncer ve onlar gibi düşünen bizler kendi bakış açımızdan çok haklıyız. Az yokluk, az imkansızlık içinde bugünlere gelmedik.
Şimdi her şey var, ne ararsanız var diyebilirsiniz. Fakat, çevremde konuştuğun anne ve babalar da aynen Tuncer gibi yeni neslin 'kadir kıymet' bilmediğinden çokça söz eder olunca bu işte bir aksamanın olduğu gün gibi aşikardır.
Hemen hemen hayatlarında her şeyi anında olsun diye bekleyen(beklemek söz konusu mu belli değil bu arada) bir nesil hayatımızın tam içinde. Bundan kaçış yok.
İşte tam da kuşak çatışması denilen mevzu da budur. Sanal dünya ve hayat ne veriyorsa yeni nesil de onu almakta sakınca görmüyor.
Kıt imkanların olduğu bir Dünya da çok şeyler yapanlar olarak, çok imkanın olduğu bu zamanlarda az şey yapanların Dünyası çatışmak zorundadır.
'Ne yapabiliriz' diye sual edecek olursanız; ona da çok açık bir cevap verecek babayiğit var mı bilmiyorum?