Dün Yazı İşleri Müdürümüz Sinan Yıldız, hem manşet haber, hem de köşe yazısı olan haberini yazarak çok önemli bir mevzuya parmak basmıştı. Bence de, aslında epeyce bir ses getirmesi gerek bir manşet haberdi. Ayrıca birkaç kez de bende bu gibi mevzularda kalem oynatmış, ancak yazdığımız ile kalmıştık.
Yazıda bahsedilen şirket ile ilgili olduğunu zannettiğimiz bu vatandaşı hiçe sayma seçkinliğini bu ülkede bir türlü yok edemedik. Hep bir yukarından bakma, hep ben bilirim havası, yaptığımız doğrudur, biz yanlış yapmayız, bizim her işimiz dört dörtlüktür, siz cahil vatandaş ne bilirsiniz, bu faturada yazan rakam doğrudur, evrakta yanlış yoktur, sen bir kez daha gel, olmadı yine gel, kime şikayet edersen et, nereye gidersen git, bana kimse bir şey yapmaz, sen de kim oluyorsun, bana patronum bile ses çıkartamaz gibi çokça, burnundan kıl aldırmaz, memur, şef, müdür, başkan, genel müdür, yönetici ile hepimiz karşı karşıya kalmışdırız.
Bunların sonu da gelmez. Bunlara bir yetki verdiğinizde önce anasını babasını kesermiş denir aynı zamanda. Görev kutsaldır. Önce görev gelir. Sizin derdiniz varmış onu “Marko paşaya anlatırsınız artık. Yer mi Anadolu çocuğu, daha düne kadar yalın ayak sokakta gezen bu tipler Allah korusun bir yetki ile eften püften bir makama, yere geldiğinde “kestane kabuğundan çıkmış kabuğunu beğenmemiş misali” vatandaşa eziyet etmeyi bir hak görmekte sakınca görmez.
Peki ne yapacağı bu kabuğunu beğenmeyenler, hep derim, derdi olan örgütlenerek bu burnu büyüklere karşı haklarını sonuna kadar savunacak ve haklı olana kadarda hukuk, basın yayın, partiler, dernekler ve sosyal medya aracı ile mücadele ederek, adam olmalarını sağlayacaktır. Başka yolu yoktur vesselam. Yoksa bize çok kestane kabuğu kalacaktır.