Kaç gündür hava sıcaklığından yakınan bizler Cumartesi günü yağan sağanak yağmur ile “oh mu” dedik “ah mı” dedik pek belli olmadı. Cumartesi günü öğleden Giresun’a gittim ve geri dönmek için sahildeki camiinin oradan dolmuş durağına geçecektim. Tam oraya geldim bir yağmur başladı gıdım ilerleyemedim. 20-25 dakika öyle bir yağdık ki, benim gibi camiinin bahçesinde bekleyenler de ne yapacağını şaşırdı. Yaz yağmurları böyle aninden yağar ve ortalık hallaç pamuğu gibi atılır. Yok, altyapı varmış, çok sağlam yapılmış lafı bu yağmurlarda yemez. 30-40 sene öncede böyleydi, şimdide böyle oluyor ve gelecekte de aynen bu şekilde kıyamet gibi yağan yağmurda kimse bir şey yapamayacak.
Her neyse Giresun’da yağmur durunca dolmuşa gittim ve Bulancak’a geldim. Gazeteye uğradım ve Muzaffer’e yemek yiyip geleyim köşeyi yazarım, dedim. Yemek yedim ve tam meydana gelince, yağmur birden ver etmesin mi?
Anam babam yağmur sanki Bulancak’a daha önce hiç yağmamış gibi yağmaya başlayınca bende bir işyerinin yan tarafındaki binaya girdim. Merdiven boşluğunda durayım da birkaç dakikada geçer gider bende gazeteye giderim, derken, ohhuu, sen yağmur ol da susuz çöllerde senelerce yağmamışında, suya hasret kalanlara rahmet olmak için bir yağarsın ki bu kadar olur.
Tam 45 dakika kadar oradan çıkamadım. Meydan sular altında kaldı. Vatandaşlar sığınmak için yer aradı durdu. Her yer su içinde kalınca bizde bekledik durduk. O arada gazeteden Muzaffer, meydana gelmiş canlı yayın yapıyordu. Bağırdık çağırdık karşı tarafta bizi duyması zor oldu.
İnanın gazete ile olan aram taş çatlasa 75 metre yoktu. Bir türlü meydanı geçip gelemedim. Daha sonra su olmayan sokakları takip ederek gazeteye geldim. Yazıyı yazarken de, dışarıda gök gürültüsü bir yandan, sağanak bir yandan sesi ile kendini “aha ben buradayım, biraz daha ortalığı toz duman edeceğim” der gibi yağıyordu.
Her fındıkta böyle ortalığı yıkıp geçen yağmurlarımız oldu. Harmanda fındığı olan, fındık toplayan, patoz bekleyen bu afetler ile büyük sıkıntı çeker. Allah hepsine kolaylık versin diyorum.