Bir gün önce Giresun’a bir iş için gittim ve geri dönmeden önce meydandaki camiinin orada banka oturdum simit yiyordum. Şöyle çevreye bakayım, uzun bir süredir uğramadım, neler olmuş, diye bakınırken, bir binada Yaşam Koç’u yazan bir tabela görünce, “be hey dünya sen nelere kadirsin böyle” demekten kendimi alamadım. Nasıl bir şey yenir mi, paket mi yapılır, içilir mi doğrusu bilmediğim bir şey. Bu ahir ömrümüzde göreceğimiz çok şey var daha! Hangi okulu bitirip bu işi yapıyorsun bilemem. Ya da okul falan olmadan “ben yaşam koçuyum” diyerek dalıyorsun sahaya. İhtiyaç var mı bu işe, kimse de bilmiyor. Ne iş yapar ve ne anlatır.
Sporun içinden geldiğim için az buçuk koç nedir, antrenör nedir, hakem nedir, hoca nedir bilirim. Bu saydıklarım, takım çalıştırır ve bildiğini anlatır. Yaşam koçu da buna benzerdir belki! Evli, bekar, dul, işçi, iş adamı, makam sahibi, işsiz, çoluk çocuk, herkesin gideceği bir yer gibi geliyor bana. Şunu mu yapacaklar acaba yaşam koçuna gittiklerinde! Yaşam koçu, bu kişiler derdini anlattığında; işte hayatın böğrüne böğrüne vur, sağ kroşe çeneye, sol kroşe göze, gardını düşür, hah şimdi oldu, sağlı sollu aman verme, az kaldı yere serilecek, nakavt olursa da hiç şaşırman, diyerek moral destekle gelenleri başka bir insan haline getirecek herhalde. Yoksa böyle değil mi?
Diyelim ki, adam hep ezilmiş,(fakirlik olarak değil)yaptığı her işte dikiş tutturamamış, kaybetmiş ve bir yere gelememiş olan birine ne diyeceksin de ayağa kalkacak bu kişi! Ben bugüne kadar çok az kişi de bu yaşam koçluğunun faydalı olduğunu duydum. Öyle kolay değil bir insanın yeniden ayağa kalmasını sağlamak. Çok hikaye dinledim, çok derdini anlatana rast geldim, kendim dinledim, ancak bir adım bile atılabildiğini görmedim. Ya da bana rast gelmedi!
İnsan çözebilse kendi meselelerini çözer. Kendi eli ile bir adım atabilirse ne ala! İçinden çıkılmaz bir gayya kuyusudur hayat ve insan denen varlık. Öyle kolay kolay, yaşam koçu, ruh doktoru bu işlerin dermanı olması içinde epeyce bir yol almalıdır. Yeni dünya, yeni şekil işler bunlar, bir yere varmaz bana göre…