Babasız geçen 45 yıl. 01 Aralık 1975. Ben ise lise son sınıfta okuyorum. 11 kardeş yetim kaldı. Oysa ne kadar da kalabalıkmışız.
Kundaktan itibaren üzerine gerilen kanatlardan mahrum kalmış, sessiz, savunmasız bir orduda askere alınmış gibi hissediyor insan kendini...
‘Babamı seviyorum’ temalı duygusal köşe yazıları...
Meğer ‘babalılar’ın bu şenliği, ‘babasızlar’ın yarasına tuz ekermiş.
Çünkü yaş almak, evden ayrılmak, evlenmek filan değil, babadan kopmak bitiriyor gençliği insan hayatında...
O büyük dayanaktan yoksun kalmak büyütüyor bir anda...
Çöken duvarın dibinde filizleniyor Âdemoğlu aslında...
Gençliğim elimden alınmış gibi oldu o zaman..
Sonra onsuz yürümeyi öğreniyor.
Ve ardından özlemin sonsuzluğu başlıyor.
İnsan, babası sağ iken bilemiyor, tahmin etse de konduramıyor:
‘Bu, onu son görüşüm Isparta Eğitim Fakültesinde okurken Ankara Yüksek İhtisas hastanesinde ziyaret edişim. Elini son öpüşüm.
Öyle yapabildiğim için şanslı sayıyorum kendimi...
45 yıl önce katıldığım babasızlar âlemine gelince...
Herhalde bugün onlarla mezarlıkta buluşacağız.
Babalarımızın saçı yerine taşını okşuyor olacağız.
Benimkinde Cahit Sıtkı’dan bir şiir kazılı...
Babama, unuttuğu bir türküyü hatırlatan mısralar...
Bütün babalara armağan olsun:
‘Öldük, ölümden bir şeyler umarak,
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü...
Nasıl hatırlamazsın o türküyü,
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü,
Alıştığımız bir şeydi yaşamak...’
Ruhun şad olsun BABA...