Öğretmenlik,nitelikli insan gücü yetiştiren bir çalışma alanı olarak meslekler içinde özel bir yeri vardır. Sınıflar,eğitim sisteminde nihai ürünlerin ortaya çıktığı,öğrencinin şekillendiği temel birimlerdir.Sınıfta olumlu psikolojik bir ortamın oluşabilmesi için,öğretmen ile öğrenci arasındaki bağlarınsaygı,kabul,içtenlik,dürüstlük,adillik ile empatik anlayış temelinde kurulması ve sürdürülmesi gerekir.Bu da öğretmenin sorumluluğu altında gerçekleşebilecek bir olgudur.
Biz öğretmenler her öğrencisini davranışlarından ve başarı düzeyinden bağımsız olarak önce insan olarak kabul etmek,ona değer vermek zorundayız.Bu kabul ediş ve saygı duyuş eleştirilerin öğrencinin kişiliğine değil davranışlarına dönük olmasında kendini gösterir.Biz öğrencimizi eleştirirken 'sen benim için önemlisin' mesajı verebildiğimiz ölçüde öğrencimizin güvenini,saygısını sevgisini kazanırız. Saygı ve kabul karşılıklı güvene dayalı,gösterişten uzak doğal koşullarda gelişen sıcak ve içten ilgiden güç alır, beslenir.
Dürüstlük bir anlamda başkasını tarttığın terazide kendini de tartabilme ve sonuçlarına katlanabilme ile ilgilidir.Öğretmen yeri geldiğinde öz eleştiri yapabilmeli, eleştirilmesine fırsat verebilmeli,gerektiğinde öğrencisinden de öğrenebildiğini açık yüreklilikle dile getirebilmelidir.Dürüstlük,öğrencinin istenmedik davranışı karşısında öğretmenin verdiği tepkide,kendi ön yargıları ve kaygılarının payını itiraf edebilmesinde ortaya çıkar.Biz öğretmenler öğrencilerde adil olmaya çalışmalıyız.Öğrencilerimizin bireysel özelliklerini göz önünde tutmalıyız.Bir öğretmen öncelikle yaşı kaç olursa olsun pozitif ve enerjik olmalı.Öğrenciyi kuru nasihat değil,öğretmenin söyledikleri ile yaptıklarının tutarlı olması etkiler.Ancak böyle bir öğretmen sınıf içi,sınıf dışı davranışlarında model olabilir. Baktığı her yerde hep olumsuzluklar gören,hep şikayet eden,ayağını sürüye sürüye derse giren,sıradan ders anlatan öğretmeni öğrenci anlamayabilir. Öğretmen bu kez öğrenci gözünde düşmeye başlar.İşte kendimizi bu duruma düşürmemeliyiz…