Öğretmen, Hz.Ali’ye göre uğrunda köle olunan, Sokrat’a göre eserine paha biçilemeyen, Yavuz Sultan Selim’e göre atının sıçrattığı çamur ziynet olan kişidir.Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’e göre dünyanın her tarafında öğretmenler insan topluluğunun en özverili ve saygıdeğer unsurlarıdır.
Şairin dediğine göre:’’Hakk’a aşık bir bülbüldür öğretmen/Bükülmez bir bilek koldur öğretmen/ Eğrisiz engelsiz yoldur öğretmen/Emektar,erdemli eldir öğretmen/Devadır,dermandır baldır öğretmen/Yılmaz ve yorulmaz dildir öğretmen/Şefkat kahramanı kuldur öğretmen/tarifi imkansız haldir öğretmen…’’
Öğretmenlerin yaşamımızdaki yeri,herkesten çok farklı.Hangi yaşta ve hangi görevde olursak olalım,öğretmenlerimizin gözünde yine öğrenciyiz.Nerede bir öğretmenimizi görsek,yıllar öncesine gider, ceketimizi ilikler, hazır ola geçer ve olanca saygımızla gözlerinin içine bakarız. Ben ilkokul öğretmenim Rahmi Kaya’yı nerde görürsem göreyim o yıllara gider aynı heyecanı yaşıyorum.
Günümüzde, öğretmen-öğrenci ilişkisi, biraz farklı boyutlara taşınsa da bizim kuşaklar için öğretmenler 'melek' gibiydi.Müthiş bir otorite vardı. Bırakın okulu, sokakta gezerken bile onların gölgesi sanki bizi izliyor sanırdık.İdareye düştüğünüzde vah halinize.Ama yine de çok toleranslılardı ve tek hedefleri vardı,öğrencilerini kazanmak. Sınıfta kalan, okulu bırakan ya da bir suça bulaşan her öğrenci, onlar için bir üzüntü kaynağı idi ve bunu hiçbiri yaşamak istemezdi. İdealizmin,fedakarlığın,sevginin,hoşgörünün,mücadelenin,azmin,vefanın,dostluğun yardımseverliğin,cesaretin en güzelini onlarda gördük,onlarla yaşadık…