Kitap okumak bazılarımız için bir tutku, bağımlılık hatta olmazsa olmaz iken; bazılarımızda her ne kadar kitap okumaya başlamak isteseler dahi o uçsuz bucaksız denizde yüzmeye henüz hazır olmadıklarını düşünür. Sıkılmadan okusam diyenleri yahut okuduğu derin kitapların arasına şöyle çıtır bir kitap isteyenlere bu evde kalma günlerinde Emekli öğretmen Bozat köyünden Yakup Gülaçtı’nın ilk yazdığı roman olan ‘Çınardaki İzler’i okumanızı tavsiye ederim.
Yakup Gülçatı, yazdığı ilk romanla gerçek hikayeden yola çıkarak Karadeniz’in çetin yaşam şartlarından, merhametli olduğu kadar inatçı insanlarından, aşklarından söz ediyor.
Yazma, insanın kendisini, çevresini anlatma, bunları anlatırken de bir nevi kendini bulma, tanıma biçimidir. İnsan hayallerle süslü dünyasında attığı her adımda kendisine bir ortak arar çoğu kez. Bu ortakta okuduğunuz romanın kahramanlarıdır.
‘Çınardaki İzler’ romanı yalın, açık, herkesin anlayabileceği bir dil kullanılmış. Anlatım sade, cümleler süsten uzak ve kısa yapıdadırlar.
Eserde şehir ve köy kavramları kahramanların anlatımıyla bize aktarılır. Kahramana göre köy mahrumiyet simgesidir.
Romandaki şahıs kadrosuna gelince, yazarın sözcülüğünü yapan, ön plana çıkan, kahraman anlatıcı konumda olan Selim ve büyük aşkı Ayşe’dir. Diğerleri Hasan, Canan, Sakine, Suzan, Önder, Halime, Salih, Yalçın, Sinan, Ziya, Ahmet, Mehmet, Gönül, Nebahat.
Estetik bir tasarım ve kaliteli bir baskıyla Akademi yayınları tarafından yayınlanan 408 sayfalık ‘Çınardaki İzler’ romanını okurken içinde kendinizi bulacaksınız. Kadın ve erkek ilişkisinin yalın ve samimi bir üslupla anlatıldığı kitapta aşk, sevgi, hayal kırıklığı gibi duygular yalın ve samimi bir dille okurlara sunuluyor. Selim ve Ayşe’nin imkansız olan aşklarının etrafında gelişen bir dizi olaylar zinciri romana büyük bir heyecan katıyor. Karadeniz insanının zor doğa koşullarında tek geçim kaynağı olan Fındık işçiliğini anlatıyor.
Sevgiler ve dostluklar bütün bu sıkıntıların gölgesinde yaşanır. Her türlü haksızlığa ve zorluğa rağmen yaşamdan ve insandan yana umutlarını kaybetmeyen onurlu ve çalışkan bölge insanının dayanışması da bu topraklara özgüdür. Selim ve Ayşe’nin aşkları etrafında yaşanan roman mutsuz bir sonla bitiyor. Romanda yöre ağzı olduğu gibi aktarılması romana ayrı bir güzellik katıyor.
Yazımı Sevgili Eğitimci Yazar Yakup Gülaçtı’nın yazdığı romanla ilgili yazılarından bir alıntı ile bitirmek istiyorum. Sahilden iç kesimlere doğru gidildiğinde Karadeniz’de zordur yaşam. Tek geçim kaynağı olan fındığın her yıl olmayışının yanında, olduğu zamanlar gerek dalından toplanması, gerekse kurutulması için her sabah kalkar kalkmaz gözünü dağların tepesine çevirip hava tahmini yapan insanlar… Bütün bu zorluklar içinde büyüyen gençler geleceklerini başka yerlerde başka alanlarda aramaya başlar.