Belki de kuşak çatışmasının en netleştiği noktalardan birinde daktilo duruyordur. Bir yanda evde daktilo sesiyle büyümüş bir kuşak, öbür tarafta internette tıklanma rekorları kıran "ilk kez daktilo gören çocuk" videosundaki çocuk gibi niceleri... Teknolojinin gelişmesi, bilgisayarların taşınabilir hale gelmesi, hızlı yazma olanağı vermesi ve daha birçok sebep bizi "eski moda" daktilolardan uzaklaştırıp bu yeni dünyaya çekti.
Günümüzde bu teknolojik gelişmelerle kuşatılan dünyaya karşı çıkan yazarlar az da olsa hâlâ varlar. Yaşayan, en çok satan yazar unvanına sahip Danielle Steel 100'den fazla kitabının tamamını 1946 model emektar Olympia daktilosunda yazmış. Birçokları daktilolarını evlerinin tozlu bir köşesine kaldırmış olsalar da onları atanlar azınlıktalar. Pulitzer ödüllü biyografi yazarı Robert A. Caro'ya göre yeni nesil de zamanla daktilonun önemini ve değerini anlayarak daktiloya dönecek. Bu görüşü 26 yaşındaki gazeteci Jon Roth gibi birçok genç de destekliyor. Roth'a göre daktiloda yazı yazmak sadece yazma işine konsantre olunmasını sağlıyor. Oysa yazar, laptopta yazı yazarken şeytana uyup Facebook, Twitter gibi sosyal ağlarda oyalanarak amacından sapıyor.
Bir daktiloya sahip olmak istememin en büyük nedeni sesiydi. Ancak maalesef rahatlık ve hız bu nedenler arasında değildi. Bu uygulamada sesin yanı sıra el kaslarınızın daktiloda yazı yazıyormuş izlenimine kapıldığını da göreceksiniz. Daktilonun en güzel yanlarından biri de delete (sil) tuşunun eksikliği. Böylece insanlar içlerinden geldiği gibi yazdıklarına hemen müdahele edemiyorlar. Müdahele şartsa ya en baştan başlayacak ya da kalemle düzeltecekler. Bu da daha samimi yazıların ortaya çıkmasına yardımcı oluyor.
‘Bir Döneme Nasıl Hayat Verilir?’ başlıklı yazısında Charles Lewinsky, ilk maaşıyla aldığı daktilosunu anlatıyor. "Benimki bir seyahat daktilosuydu. Taşıması kolay. O zaman için büyük yenilik. Odamdan balkona, balkondan lavantalarla dolu parklara taşıyabiliyordum. Ama sadece bir kez seyahatte yanımda götürdüm. (...) Bazen zorunluluktan başkasının daktilosunda bir şeyler yazmam gerekirdi. Tıpatıp aynı makine olsa bile daha çok hata yapar, çabuk yorulur, sıkılırdım. Bir gün e harfimin tuşu düştü. Tamire götürmedim, sinirlenmedim. Daktilom artık bir dişi düşük sevimli bir arkadaş haline gelmişti benim için."
Neden bu sayımızda konu Daktilo oldu. Bulancak Akşemşettin Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne ziyarete gittiğimde bizim gençliğimizin bilgisayarı olan daktilo gördüm. Ben yazılı sorularımı ve köşe yazılarımı daktilo’da başlamıştım. Benim bu aşamaya gelmemde en büyük faktör Daktilo oldu.
Gerçekçi olmak gerekir ki daktilo hiçbir zaman eski görkemine kavuşamayacak. Ama benim gibi bir çokları onu hâlâ eski bir dost gibi görüyor.