Şu günlerde aklımıza deniz, kum, güneş gelir.
Ülkemizde bu son günlerde yaşanan aşırı sıcaklıklarla birlikte insanlar plajlara, yaylalara, köylere akın ediyor. Plajlar iğne atsan yere düşmez misali tıklım, tıklım.
Karadenizliyiz. Denizi elbet severiz. Severiz sevmesine ama temizliğiyle ilgilenecek kadar değil. Her şeyi yetkililerden bekler hale geldik. Vurdumduymaz kendi bildiğini okuyan velhasıl insanlarımız var. Sıcaktan bunalınca yaylaya, ormana, ağaca koşarız. Ama nedense dönüşte de çöplerimizi orada bırakırız. Kısacası, doğayla barışık değiliz. Hep biz üste gelmeye çalışırız. Çok bahaneler üretiriz ama biz ne yapıyoruz kendimizi sorgulamaktan çok uzağız.
Günübirlik yaklaşıyoruz doğaya. Bir ağacın evrene birçoğumuzdan çok daha fazla değer kattığını bilmediğimizdendir belki de bu şımarıklık. Toprak can verirken biz onu betona dönüştürme derdindeyiz. Her geçen gün müteahhit sayısı çoğalıyor. Bu yapılaşmaya hangi dönem olursa olsun dur diyen yok. Hep cep doldurma peşindeyiz. Bugünün küçükleri yarının büyüklerinden bize ne diyoruz. Artık doğayı sevenler çoğunlukla şehir yaşamını bırakıp doğaya kaçıyorlar. Şehrin stresli yaşamından uzaklaşıp bir nefes alma adına.
Ekoturizm özelliği taşıyan yerlerde buğdayın ekmeğe dönüşümüne şahit olabilirsiniz. Toprakla temas etmenin hazzını yaşayabilir, dalından kopardığınız domatesle kahvaltı yapıp çocukluğunuzu yaşayabilirsiniz.
Ekoturizm mevcut bireyci toplumsal yaşam modelinin tersine birlikte düşünerek ve birlikte çalışarak günün sonunda değerli işler yapmanın mutluluğunu yaşayabilirsiniz. Yaşamınızda en az bir kere, bu yapıda yer almanızı öneriyorum.