Ömür sermayemizin yarısını ipotek eden sanal dünya, bizi kendi alemine hapsetmeden önce kendimize sormamız gereken bir soru var;
"Nerede çevrimiçiyim? Sanalda mı yoksa gerçekte mi?"
Çevrimiçi olduğumuz an, içinde bulunduğumuz ortamdan kopuyoruz. Saatlerce kapalı bir mekanda bir noktaya bakıyoruz.
Tıpkı açık havada yürümek yerine ev içlerindeki yürüme bantları da yürümek gibi. Çevrimiçi ilişki bantları da yürüyor ve yerimizde sayıyoruz.
Bağlanamamak korkutuyor bizi ve bağlanamadığımız zamanlar sıkılıyoruz. Çevrimiçi bizi her şeyden koparıyor.
Yeryüzünden, birbirimizden. Çevrimiçinde kısır bir döngü içinde buluyoruz kendimizi.
Dönüp dolaşıp yine aynı noktaya gelme durumu.
Dolap beygirleri gibi merkezin etrafında dönüp duruyor ve aynı noktada bulunuyoruz kendimizi.
Çevrimiçine esir olmuşuz. Evde, trende, otobüste, uçakta, yolda her yerde,
Günün ortalama en az 12 saati.
Oysa çevrimdışı olmak dünya ya açılmaktır. Hayatın kırsal damarlarıyla bağlantı kurmaktır.
Çevrimiçinde zamanımızı harcarken, çevrimdışında nefes alıyoruz.
Günümüzde çevrimiçi olmak, bir varoluş sorunu artık deniyor.
"Online" olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu."
Boş zaman yoktur. Boşa geçen zaman vardır.
Boş geçen zamanınızı dolu dolu değerlendirmelisiniz. Bazı insanlar bu bilinçle değil.
Her boşluğumuzda telefona sarılmaktan vazgeçin.
Kendinizi bi deneyim bir gün telefondan uzak kalın bakalım ne olacak. Kalabilirmisiniz?
Hayatta sürekli bir şeye bağlı kalmak tutsaklıktır.
Sürekli çevrimiçi olan kişi hep yoğundur. Yoğunum diyen insan zaten hız tuzağına düşmüş olan kişidir.
Bence sürekli çevrimiçi kalmak kişiden alınan yada çalınan boşa akıp giden zamandır.
Sürekli çevrimiçi olan insanlığın mutsuzluğu bir şeyde kaynaklanır;
Bütün mesele insanın bir odada nasıl ayakta kalacağını bilememesidir.
Her gününüzü son gününüz gibi yaşayın.