Zaman insana yetmiyor. İnsanlık bir koşuşturma içinde, hiç kimse hiçbir şeye yetişemiyor. Sabah yollara düşüyor, iş yerinde işleri yetiştirmek için olağanüstü bir gayret sarfediyor. Bankalar arasında havale birkaç saniyede yapılamayınca sorun çıkabiliyor, fabrikalarda üretim hızlanıyor; tüketici hemen satın almak, hemen tüketmek istiyor; sosyal medyada artık 5-6 saniyeden fazla video izlenmiyor.
Sonra insanlık bu kadar koşuşturma içindeyken mutluluğu, huzuru arıyor; iyi yaşamak mutlu olmak istiyor. Ama olmuyor ve hayat göz açıp kapayıncaya bitiyor veya ıskalanıyor.
Günümüz dünyası insanlığı, hızlı üretme, hızlı tüketme konusunda yarıştırıyor. Ne kadar satın alırsa o kadar mutlu olacağını bize her gün anlatırken satın almanın sonu gelmiyor. Reklam bombardımanı altında, arzunun her geçen gün artırıldığı, sahip olmanın, kazancın daha fazlasının istediği bir girdap haline dönüşüyor. Çalış-kazan ve harca, kapitalizmin insanlığa dayattığı bir büyülü hali. İnsanlık görece her gün ilerliyor, gelişiyor; bilim sayesinde ömrü de uzuyor. Ancak, daha konforlu ve kaliteli yaşam için gerekli kazancı sağlamasına rağmen mutsuz ve umutsuz..
Öyle ki modern dünyada antidepresan kullanım oranları, ruh sağlığı bozuklukları, intiharlar çığ gibi büyüyor. Modernite insanlığı bir kalıba soktu, aynı kadrajda insan yetiştirdi; aynı kalıpta giydiriyor, yediriyor ve aynı kalıpta da düşünmesini de sağlıyor. Fakat ortaya çıkan sonuç insanlığın mutsuzluğu.
Dünyanın en çok okunan yazarlarından Lev Tolstoy’un 100 yıl önce yazdığı kitaptaki karakterler aynen günümüze uygun. Günümüzde insanlığın durumu da bu bitmeyen, doymayan arzulamaya benzemiyor mu? Tolstoy ise insanlığın mutsuzluğuna karşılık olarak; bir filozof tavrıyla ‘’hayatta en değerli şeyin iyi insan olmak, açgözlü olmamak, yetinmesini bilmek, tefekkür etmek, mutluluğu ve huzuru servetle değil, gönülle elde edebileceğini; insana, doğaya, hayvanlara iyilik yapmanın insanı huzura erdirdiğini anlatıyordu.
Günümüzdeki çocuklarımızı doğduklarında bir yarış atına dönüştürülen, sınavdan sınava, okuldan okula koşturulan, hayata atılınca bir daire almak için 10 yıl ödemeli kredi çeken, bir haftalık tatil için 12 ay taksit ödeyen, akıllı telefon için boğazından kesen, çalışmaktan başka bir hikayesi olmayan, mutluluğu ileride bir tarihe erteleyen ama hiçbir zaman o hayale ulaşmayan insan. Bireycilikten, egoizmden, arzudan, markaların kölesi olmaktan çıkarak, insanlığa, doğaya iyilik etmeyi öğrenmeli insan. Mutlu bir hayat için kaliteli bir hayat planlamak gerekiyor. Önce çağın hastalığından kurtulmak ve yavaşlamak gerekiyor. İnsan gündelik hayatın içinde çok gereksiz iş yapıyor. Fazlalıkları bir kenara bırakmasını bilmek gerekir. Hayata bir anlam katmak, amaçları ve hedefleri belirlemek, alçak gönüllü olmakla başlanabilir.
Not: 12 Eylül Salı gününe kadar fındık iznine çıkacağım için sizlerden ayrı kalacağım. 12 Eylül salı günü yeni bir yazımda buluşmak üzere…