Son 50 yılda sulak alanlarımızın yarısından fazlası yok oldu. Ancak tek kaybımız ‘Geleceğin stratejik kaynağı’ olarak görülen sulak alanlar değil. Birçok canlı suyla birlikte yitip gidiyor.
Sularımızın başında iki önemli bela var.
Birincisi kuruma, ikincisi azot, fosfor ve tuzlanma gibi etkenler sulak alanların yapılarının bozulması.
Tatlı sularla ilgili yaşanan sorunların dünya ölçeğinde benzerlik gösteriyor.
Dünya şu anda suya bağlı bir bioçeşitlilik krizi içinde. Yokuş aşağıya giden bir araç gibiyiz.
Birkaç yıl içinde milyonlarca canlının sulak alanların gidişatına bağlı olarak yok olması bekleniyor. Türkiye’de bunun içinde.
Bu iş siyaset ve günlük politikalar üstü yüz yıllık bir vizyonla ele alınmalı ve doğal koşullara göre değişmeli. Sulak alanlarımızı geleceğe taşımak gelecek nesillere olan borcumuz olarak bilinmeli.
Türkiye’nin son 50 yılda kuruyan göllerin toplam büyüklüğü 1 milyon 300 bin hektar. Bu Marmara Denizi’nden daha büyük bir alan.
Türkiye’nin toplam sulak alan varlığının 2.5 milyon hektar olduğu düşünüldüğünde son 50 yılda göllerimizin yarısından fazlasını maalesef kaybettiğimizi görüyoruz.
Bir zamanlar 650 kilometrekare göl yüzeyine sahip Behşehir Gölü’nün 112 kilometrekaresi kurudu.
20 yıl önce 26 mette olan su derinliği ise son yıllarda maalesef 5.5 metre kadar düştü.