İçimizdeki Çocuk hep içimizde olmasına rağmen olgunlaştıkça unuttuğumuz bir yanımız. Büyüdükçe kabul etmediğimiz, görmezlikten geldiğimiz, sesini kıstığımız, kulak asmadığımız yanımız İçimizdeki Çocuk. Ve aynı zamanda özümüz, ilk karşılaştığımız benliğimiz, oynadığımız arkadaşımız, bizi anlayan dostumuz İçimizdeki Çocuk… Yetişkin dünyasının düşünceleri, planları, sorumlulukları arasına sıkışıp kaldığımız zaman kendimizi bedenimizden koparmış oluruz. Bu durum genellikle kafamızın içinde yaşamak olarak adlandırılabilir. Bedenimizden bağımsız olarak kafamızda yaşamak İçimizdeki Çocuk’u terk etmenin bir yoludur. Terk edilen İçimizdeki Çocuk küser. Ne zaman ki yetişkinlikte duygusal ve fiziksel problemlerin ortaya çıkar o zaman içimizdeki Çocuk’un konuşmaya çabaladığını anlarız. Çünkü geçmişte yaşadığımız olumsuz deneyimlerin yüzeye çıkmasını engelleyen '' kapı'' mekanizmalarımız vardır. Hisseden İçimizdeki Çocuk, hayatta kalmak adına en derinlerimize saklanır ve kapılarını kapatır. İyileşme, kapılarımızı açıp İçimizdeki Çocuk'u hayatımızın bir parçası olmaya davet ettiğimiz zaman gerçekleşir.
İçinizdeki Çocuk ile tanışmak istiyorsanız beyaz bir kâğıt ve boya kalemlerine ihtiyacınız olacak. Boya kalemlerini kullanarak İçinizdeki Çocuğu kâğıda çiziyorsunuz. Daha sonra çizdiğiniz çocuğa yani kontrollü, sabırsız ve ebeveynlik işlevi yapan elinizle sorular soruyorsunuz; sen kimsin, adın ne, kaç yaşındasın, şu an ne hissediyorsun, şu an ne yaparsan kendini daha iyi hissedersin, bana söylemek istediğin şeyler var mı gibi. Ben bir kelebeğim, 4 yaşındayım, şu an çok komik şeyler yapasım var, hep gülmek istiyorum gibi. Böylece yetişkin olan kimliğiniz İçinizdeki Çocuk ile tanışmış oluyor. Hep içinizdeki çocukla kalın emi…