Engelli olmak mı; eminim sağlıklı olan insanların hiç biri bunu anlayamaz. Ayağım olmasa nasıl yürürüm!, bacağım olmasa nasıl otururum!, nasıl araba kullanırım!, markete nasıl giderim!, elim olmasa nasıl su içerim!, parmağımın biri olmasa bilgisayarda nasıl yazı yazarım!, gözlerim olmasa; bunu düşünmek bile acı verdi bana. Ya duyamasaydım, ya konuşamasaydım, ne yapardım hiç bilemiyorum. Bunlar ne ki? En acısı zihinsel engelli olmak mı yoksa bedensel engelli olmak mı, inanın hiçbir fikrim yok. Engelli bir insanın ağzından şunları duyunca kendimden utandım.
Çocukluğumdan beri her şey çok zordu, hele insanların bakışları…
Bu ülkede engelli bir insan gören çocuklar hayret eder ve anne bu niye böyle diye sorar; annelerin korkunç cevaplarından bir kaçı şöyledir: ‘Annesinin lafını dinlememiş böyle olmuş, Allah çarpmış’. Yaşanan her olay hafızamda kazılı, silinmiyor. Evde geçen bir çocukluk, yalnız, tek arkadaş oyuncaklar! Gözyaşlarım!
Onların yaşadıklarını yaşamadığımız için anlamamız da mümkün görünmüyor.
Bırakın onları anlamayı, yaşamlarını o kadar zorlaştırıyoruz ki...
O kadar ötekileştiriyoruz ki…
Bilerek ya da bilmeyerek.
Engelli insanlarımız ve aileleri, o büyük hayatlarını ve yaşadıkları zorlukları anlatınca hem insanlarımızın hem sosyal örgütlerin hem de belediyelerimizin bu konuda farkındalığı arttı. Ve artmaya devam ediyor.
Engelli bireyimizin söyledikleri ile bitirmek istiyorum yazımı. “Gelişmiş modern bir ülkede doğsaydım eğer, özel bir eğitim ve psikologlar sayesinde normale yakın bir hayatım olurdu belki. Belki mutlu olmaya yakın olabilirdim, evlilik ve çocuğumun olması fikirleri normal gelebilirdi. Kim bilir, belki…”
Neden olmasın? Türkiye sosyal devlet olma yolunda güzel adımlar atıyor. Yakın gelecekte engelli insanlarımıza daha fazla imkânların sunulacağı, kendilerini daha mutlu htirecek yeni sistemlerin geliştirileceğine, yeni yerlerin açılacağına inanıyorum. Yarınlara umutla bakmalıyız…