Koronovirüs günlerinde tüm dünyada canları pahasına çalışan beyaz önlüklülerden gurur duymalıyız. Bu beyaz önlüklülerden biriside benim canım kızım İstanbul’da özel bir hastanede ne pahasına olursa olsun çalışmaya devam ediyor. Bu uğurda vefat eden tüm sağlıkçılarımıza Allah rahmet eylesin. Cenneti mekan olsun.
Hekimlik öyle bir meslek ki sadece meslek olarak sınırlı kalmaz, bilim adamı olmanın yanında aynı zamanda bir sanattır. Hekim kelimesi hakîm anlamına da geliyor. Eksiksiz ve doğru bir şekilde yapılması gerekli olduğu için diğer mesleklerden de farklı olmalı. Bir hasta ile doktor arasında güven oluştuğunda hastada moral yükseliyor. Bu önlükler tıp ve sağlık öğrencilere beyaz olarak giydiriliyor. Beyaz önlüğün anlamı saflık, kusursuzluktur. Fiziki anlamda değil, manevi anlamda bu önlükler hastalara ve mesleğe karşı sorumluluk duygusuyla, dürüstlükle beyaz taşınmalıdır. Bu meslekte medikal etik ve mesleki etik var. Medikal etik hasta yararının her şeyin üzerinde tutulmasını gerektirir. Mesleki etik ise sağlık çalışanları arasındaki ilişkileri saygı çerçevesinde geliştirmektir.
Hasta ve hekim ilişkisinin usta ve çırak ilişkisine benzer. Bu kutsal mesleğe girenler tutkulu ve meraklıdırlar. Uzmanlık alanı dışında bir hasta geldiğinde ben bu konunun uzmanı değilim diyerek çaresiz bırakılmazlar. Hekim uyguladığı tedaviler kadar uygulamadıklarından da sorumludur. İbn-i Sina yine bizim yaşadığımız Koronavirüs salgını gibi bir salgın yaşandığında hastalığın bulunduğu yere doğru yola çıkıyor. Yakınındaki hekimler ise salgının kendilerine de bulaşma endişesiyle İbn-i Sina’yı durdurmaya çalışırken kendisi ise ‘Ben gitmezsem, siz gitmezseniz başka hekimler gitmezse o insanlar şifa bulamaz’ deyip hekimlik sorumluluğu ile salgının olduğu yere gidiyor. İşte bugün sağlıkçılarımız koronovirüse yakalanan hastalarımız için tedavileri yapılıyor.
Atatürk, Sivas Kongresi’ni düzenleyeceği zaman İstanbul’da İngilizler’in ağır baskısına cılız da olsa tek karşı koyabilen Tıbbiyeliler arasından bir temsilci istiyor. Vatanseverliğinden kuşku olmayan Hikmet Bey, Tıp Fakültesi 3’üncü sınıf öğrencisiyken 1919’da kongre için Sivas’a davet ediliyor. Atatürk’ün konuşmaları yönettiği Sivas Kongresi’nde, Türkiye’nin İngiltere ya da Amerika mandası olması yönünde seçenek sunulunca Hikmet Bey bu durum karşısında söz alarak tepkilerini ortaya koyuyor. Kongreye vatanı savunacaklarını düşünerek geldiğini ancak kongrede hangi ülkenin mandası olunacağının tartışıldığını gördüğü için İstanbul’a dönerek oradaki herkesi vatan haini olarak ilan edeceğini söylüyor. Atatürk’e dönerek ‘Sen de bu şekilde düşünüyorsan seni de vatan haini ilan edeceğim’ diyor. Atatürk içinden geçenlerin en azından birinin ağzından döküldüğünü görünce büyük bir mutluluk yaşıyor. Hekimlik gördüğümüz üzere kurtarabildiğimiz kadar insanı kurtarmayı gerektirir. Vatanımız ve insanımız çok kıymetlidir. Vatanımızı ve halkımızı korumak bize atalarımızdan gelmiş bir misyondur.