Erol KÜÇÜK
Köşe Yazarı
Erol KÜÇÜK
 

ÖĞRETMEN ÖZGÜR OLMALI

Öncelikle 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle başta Başöğretmen M.Kemal Atatürk olmak üzere vefat eden tüm öğretmenlerimiz yad eder Allah’tan rahmet dilerken,yaşayan öğretmenlerimizin gününü canı gönülden kutlarım.Bu kez bir okulda yaşadığım bir anıyı yazmak geldi içimden: Henüz ilkokula başlamış çocuğumun ilk veli toplantısındayım.Okulun ve sınıf öğretmeninin ismi bende saklı kalsın.Sınıf öğretmeni çocuklarla ilgili kaygılarına kulak vermeye çağırıyordu bizi.Çocuklar yeterince gayret sarf etmiyordu ona göre.Öğretmenin bu sözlerine karşılık bir veli soyut düşünce gerektiren derslerin çok erken aşamada çocuklara verilmeye başlandığını,çocukların henüz bu tür bilgilere hazır olmadığını,bu nedenle zorlandıklarını,bununda uzaklaşmaya kadar gittiğini söyledi.İlk çocuğumun toplantısında bir öğretmen olarak muhalefet olmak istemiyordum ama konuşmadan duramazdım.Dayanamadım,başladım söz alarak konuşmaya.Bütün gözler bendeydi.Bildiğiniz gibi bende bir öğretmenim.Benden önce konuşan veliye hak vermemek olmaz.Çocuklara ‘dört işlem’den önce çiçekleri,kuşları,böcekleri,ağaçları,otları,ırmakları,denizleri,dağları,rüzgarı,güneşi anlatmanın daha mantıklı olabileceğini söyledim bende.Sınıf öğretmeni anında taaruza geçti:’Siz çocuklarınızın geleceğini düşünmüyormusunuz?’’Veliler arasında mırıldanmalar başladı.Ama ortada bir gerçek vardı.7-8 yaşındaki körpe  beyinlerin yıllar sonraki Anadolu Liseleri giriş sınavlarına şimdiden hazırlanmaya başlaması gerekti.Öyle börtü-böcekle,kuşlu-güneşle vakit kaybedilemezdi.Bu bir yarıştı. Ve yarışta geri kalacak olana,gelecek yoktu.Gelecek için ‘bugün’ü feda etmek gerekiyordu.      Dolayısıyla o yıllar hiçbir şey yapamadık,çarkın istemeyerek parçası olduk.Okumayı geciktiren çocuklarımıza daha ilkokul  sıralarında kurslarla tanıştırıp ek okuma yazma dersleri aldırdık.Sonuçta istemesekte sürece uyum sağladık. Ama ne seslerinde cıvıltı,ne gözlerinde pırıltı, ne de içlerinde çoşku vardı çocukların. Ruhlarını ‘sistem’e teslim etmişlerdi.Bu gün farklı mı?Sanmıyorum.Bazen öğretmen arkadaşlarımızla biraraya geldiğimizde anımsadığımız öğretmenlerin çoğu sınıftaki sertlik ve şiddetini bunca yıl sonra kızarak anlattıklarımızdan ibaret.Ama iyi öğretmenlerimiz olmadı mı?Oldu tabii ve zihnimizde birer kara leke gibi kalanlardan farklı olarak onlar,kalplerimizde taht kurup rol model oldular bize. Sözgelimi Atatürk İlkokulu sınıf öğretmenimiz  rahmetli Murat Ekiz’in  sınıfta Kemalettin Kamu’dan,Ziya Osman Saba’dan,Faruk Nafiz Çamlıbel’den çoşkulu bir ahenkle ve kendinden geçmiş halde sıralarımızın arasında dolaşarak şiirler okuyuşunu dün gibi anımsıyorum.Bu geçtiğimiz Pazar günü 24 Kasım Öğretmenler Gününde aklıma geldi bu hatıralar.Bir yandan İlkokul öğretmenim rahmetli Murat Ekiz’i anımsayıp hüzne gark oldum.Diğer yandan öğretmenlik yıllarımda öğrencilerimin sürpriz kutlamaları aklıma geldi .İyi öğretmen önce ‘Dost’olmalı diyorum.motive edici olmalı ki öğrenci ‘içe kapanmasın’Sadece öğreten olmamalı,dersi sevdiren de olmalı.Çocukların farklılığını gözeten olmalı.Onlara değer vermeli.Empati kurabilmeli.Geri bildirimlerle öğrencisini motive edebilmeli. Eğlenceli ve mutlu olmalı.Donanımlı ve yenilikçi olmalı.Çağa ayak uydurmalı.En önemlisi Öğretmen özgür olmalı.Öğreten özgür olursa öğrenciyi de özgür kılar.
Ekleme Tarihi: 27 Kasım 2024 - Çarşamba
Erol KÜÇÜK

ÖĞRETMEN ÖZGÜR OLMALI

Öncelikle 24 Kasım Öğretmenler Günü nedeniyle başta Başöğretmen M.Kemal Atatürk olmak üzere vefat eden tüm öğretmenlerimiz yad eder Allah’tan rahmet dilerken,yaşayan öğretmenlerimizin gününü canı gönülden kutlarım.Bu kez bir okulda yaşadığım bir anıyı yazmak geldi içimden:

Henüz ilkokula başlamış çocuğumun ilk veli toplantısındayım.Okulun ve sınıf öğretmeninin ismi bende saklı kalsın.Sınıf öğretmeni çocuklarla ilgili kaygılarına kulak vermeye çağırıyordu bizi.Çocuklar yeterince gayret sarf etmiyordu ona göre.Öğretmenin bu sözlerine karşılık bir veli soyut düşünce gerektiren derslerin çok erken aşamada çocuklara verilmeye başlandığını,çocukların henüz bu tür bilgilere hazır olmadığını,bu nedenle zorlandıklarını,bununda uzaklaşmaya kadar gittiğini söyledi.İlk çocuğumun toplantısında bir öğretmen olarak muhalefet olmak istemiyordum ama konuşmadan duramazdım.Dayanamadım,başladım söz alarak konuşmaya.Bütün gözler bendeydi.Bildiğiniz gibi bende bir öğretmenim.Benden önce konuşan veliye hak vermemek olmaz.Çocuklara ‘dört işlem’den önce çiçekleri,kuşları,böcekleri,ağaçları,otları,ırmakları,denizleri,dağları,rüzgarı,güneşi anlatmanın daha mantıklı olabileceğini söyledim bende.Sınıf öğretmeni anında taaruza geçti:’Siz çocuklarınızın geleceğini düşünmüyormusunuz?’’Veliler arasında mırıldanmalar başladı.Ama ortada bir gerçek vardı.7-8 yaşındaki körpe  beyinlerin yıllar sonraki Anadolu Liseleri giriş sınavlarına şimdiden hazırlanmaya başlaması gerekti.Öyle börtü-böcekle,kuşlu-güneşle vakit kaybedilemezdi.Bu bir yarıştı. Ve yarışta geri kalacak olana,gelecek yoktu.Gelecek için ‘bugün’ü feda etmek gerekiyordu.      Dolayısıyla o yıllar hiçbir şey yapamadık,çarkın istemeyerek parçası olduk.Okumayı geciktiren çocuklarımıza daha ilkokul  sıralarında kurslarla tanıştırıp ek okuma yazma dersleri aldırdık.Sonuçta istemesekte sürece uyum sağladık. Ama ne seslerinde cıvıltı,ne gözlerinde pırıltı, ne de içlerinde çoşku vardı çocukların. Ruhlarını ‘sistem’e teslim etmişlerdi.Bu gün farklı mı?Sanmıyorum.Bazen öğretmen arkadaşlarımızla biraraya geldiğimizde anımsadığımız öğretmenlerin çoğu sınıftaki sertlik ve şiddetini bunca yıl sonra kızarak anlattıklarımızdan ibaret.Ama iyi öğretmenlerimiz olmadı mı?Oldu tabii ve zihnimizde birer kara leke gibi kalanlardan farklı olarak onlar,kalplerimizde taht kurup rol model oldular bize. Sözgelimi Atatürk İlkokulu sınıf öğretmenimiz  rahmetli Murat Ekiz’in  sınıfta Kemalettin Kamu’dan,Ziya Osman Saba’dan,Faruk Nafiz Çamlıbel’den çoşkulu bir ahenkle ve kendinden geçmiş halde sıralarımızın arasında dolaşarak şiirler okuyuşunu dün gibi anımsıyorum.Bu geçtiğimiz Pazar günü 24 Kasım Öğretmenler Gününde aklıma geldi bu hatıralar.Bir yandan İlkokul öğretmenim rahmetli Murat Ekiz’i anımsayıp hüzne gark oldum.Diğer yandan öğretmenlik yıllarımda öğrencilerimin sürpriz kutlamaları aklıma geldi

.İyi öğretmen önce ‘Dost’olmalı diyorum.motive edici olmalı ki öğrenci ‘içe kapanmasın’Sadece öğreten olmamalı,dersi sevdiren de olmalı.Çocukların farklılığını gözeten olmalı.Onlara değer vermeli.Empati kurabilmeli.Geri bildirimlerle öğrencisini motive edebilmeli. Eğlenceli ve mutlu olmalı.Donanımlı ve yenilikçi olmalı.Çağa ayak uydurmalı.En önemlisi Öğretmen özgür olmalı.Öğreten özgür olursa öğrenciyi de özgür kılar.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.