Benim ilkokul yıllarımda kızların saçları iki sıkı örük ile iki yana atılır, ucuna beyaz kurdela bağlanırdı. Kısacık kesilip bir kısmı tepede toplanarak kurdelanın tepeye takıldığı da olurdu.
Bizlerin başı ise üç numara. Önlükler kara, yakalar beyaz.
Öğretmenlerimiz bize hem ana, hem baba idi. Sever, sayar, çekinir, söz dinlerdik. Birimizin ayağına diken batsa yüreği yanardı.
Ne rengarenk sırt çantalarımız, ne düzinelerle boya kalemlerimiz, kokulu silgilerimiz, beslenme çantamız vardı.
Onurlu nesiller idik. Özel öğretmenimiz, kursumuz, test kitaplarımız yoktu. Var olanla yetinen bir nesil idik. Önlükler olmazsa olmazıydı beyaz yakalar. Annelerimiz, evlatlarının yakalarının bembeyaz görünmesi için çok uğraşırlardı. Ancak gün boyu teneffüslerde koşuşturup duran çocuklar kimi zaman kirli yaka, kimi zamanda düğmesi düşmüş bir yaka ile eve dönerdik. Benim çocukluğumda ilkokula giderken üzerine beyaz yaka takılan, kara önlükler giyilirdi. Kara önlük; zenginle fakiri ayırmayı zorlaştıran, kir tutan çocuk okul üniforması... Okul çıkışlarında bir elimizde beslenme çantası, diğer elimizde içi kitap dolu okul çantaları, boynumuzda asılı su mataraları ile yollara dökülen işçi karıncalar gibi olurduk. Bu kapkara önlükler bile hayallerimizin renklerini solduramamıştı bizim. İyi ki resim çektirmişim ya arada söyle bakabiliyorum siyah önlüğüme. İlkokul öğretmenim Murat Ekiz ve bizim sınıf beraber çekildiğimiz bir resim var. Bu resim ve çocukluğum artık anılarda kaldı... Hemen her gün yakanın düğmesi kopar aksam okuldan gelince evde dikilirdi. Her pazar günü de yakam yıkanır özenle ütülenirdi. Sert kumaştan olan boynu keserdi evet. Ya erkek öğrenci olup da önlüğünün arkasında ki kuşağı sökülmeyen var mıdır? Sanki hepimiz siyah beyaz masum bir bütünün parçalarıydık. Eskiler sırtta değil, gönülde taşınmalıdır. Ama bazı duygular, bazı heyecanlar vardır ki, basit de olsa hep yeni kalmalı, korunmalı. Sıcak bir elveda sizlere. Beni unutmayın… Beyaz yakalı okul önlüğü.