Şu sıralar, on beş günlük karne tatilinde gençleri camiye çekebilmek, onlara ibadet yapma duygusunu canlandırmak için bir takım etkinlikler düzenleniyor, düzenlenmeye çalışılıyor.
Bir zamanlar Avrupa’ya gidip gelenler oralarda kiliselerin bomboş olduğunu, kimsenin ilgi alaka göstermediğini, sadece birkaç yaşlının takıldığını söylerlerdi.“ Allah’tan biz Müslümanlar böyle değil, bizim gençlerimiz olsun, yaşlılarımız olsun camiye takılır” diye övünürlerdi.
Ama son zamanlarda camilerdeki cemaat profiline baktığımızda gerçekten birkaç tane yaşlıdan başka kimse gözükmez oldu. Hele gençler… Belki de birçokları caminin içine hiç girmemiş, hiç görmemiş, tanımıyor bile.
Acaba neden? Yeni yetişen nesil neden ilgi duymuyor, umursamıyor?
Meseleyi irdelediğimizde karşımıza bir çok sebebin çıktığını görebiliriz.
Şahsen ben önce şöyle sormak isterim: mesele nedir ki, bu insanlar namaz kılmak istemezler? Onları namazdan alıkoyan sebepler acaba neler olabilir?
Oysa bu insanların çoğu Allahın varlığına, birliğine, Onun bizimle ilgili bir hesabının, Kitabının olduğuna inanır.
Peki o zaman nasıl oluyor da bu inanan insanlar Onunla muhabbet kurmak, dertlerini, sıkıntılarını, endişe ve korkularını Onunla paylaşmak, Ondan yardım dilemek, Ona, kendisine lütfettiği sayısız güzellikler karşısında teşekkür etmek istemez?
Yine aynı şekilde, nasıl olur da namaz kılan insanların, diğerleri üzerinde namaza çekici, onların da namaz kılmalarını teşvik edici bir etkisi olamaz?
Gerçekten, namaz kılan bir insanın çevresindeki diğer insanlar üzerinde cezp edici, onların dikkatlerini çekecek bir kimlik ve kişilik farklılığından dolayı bir etkisi yoksa, o zaman bir tarafta bir hata var demektir. Bu hata da, ya bize namazı sunanların sunuş şeklinde, ya da bizim namazdan ne anladığımız noktasında olmalı.
İsterseniz bu hususlarla ilgili fikrimizi, zikrimizi yerimiz elverdiği ölçüde buradan sunmaya çalışalım.
Dikkat ettiyseniz çocuklara namazı genelde büyükler, büyük anneler, büyük babalar, ya da belli yaşın üstündeki insanlar anlatır. Onlar da genelde namazı gençlere hayatın son anlarında yaşadıkları duygular üzerinden ve genellikle de öbür tarafın penceresinden, yani Ahiret penceresinden bakarak anlatırlar. Namaz kılmanın çok sevap olduğunu, yarın öldüklerinde kendilerinin Cennete gitmelerine vesile olacağını ifade ederler. Namaz kılmadıkları takdirde cezasının ağır olacağını, namaz kılmayanların çok çetin cezalara çarptırılacaklarını dile getirirler.
Çünkü zamanında onlara da öyle anlatıldı. Bu yüzdendir ki bir çokları hayatlarının yarısını devirdikten sonra bu namaz meselesini gündemlerine alabilmişlerdir.
Olay şu: yaşadığı süre itibarıyla ölümü kendisine çok yakın gören birisinin sevap biriktirme amacıyla kılmış olduğu namazı, ölümü henüz gündemine almayan , ölümden bahsedildiğinde onu çok uzaklarda gören bir anlayış sahibine, yani çocuğa, gence namazı aktarması…
Aslında frekanslar örtüşmüyor.
Ve bir de şu var. Biz, insanların bu dünyasını atlayarak hemen öbür dünyasını kurtarmanın hesabını yapıyoruz. Yani biz, insanların bu dünyasına seslenmeyen bir ibadet anlayışını onlara sunuyoruz.
Oysa hiçbir peygamber insanların yaşamış olduğu bu dünyasını atlayarak asla öbür dünyasını düzeltmeye, kurtarmaya çalışmamıştır. Onlar bu dünyada insanların adalet içinde, huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşayabilmesi için gönderilmişlerdir. Bu dünyası güzel olanın öbür dünyası da güzel olacaktır. Bu dünyada Rabbinin hoşnutluğunu kazanan, Onun rızalığını elde edenin öbür dünyasında da sıkıntı olmayacaktır.
Konuya devam edeceğiz…