Türkiye’nin her ili ayrı değerdedir ama İstanbul bir başka. İçinde barındırdığı tarihiyle gezmekle bitmeyen bu kent, fark edemediğimiz birçok cevheri içinde saklıyor. Yerleşim tarihi 300 bin, kentsel tarihi yaklaşık 3 bin, başkentlik tarihi 1600 yıla kadar uzanan Avrupa ile Asya kıtalarının kesiştiği noktada bulunan bir dünya kenti İstanbul. İstanbul’u anlatmak için nereden başlayacağımı bilemiyorum. Yeditepesi’nden mi, yoksa masmavi denizinden mi başlayalım. Üsküdar’ı ıslatan yağmurundan mı? Eminönü’nde balık tutan insan selinden mi! Adalarda faytonla gezenlerden mi başlayalım. Gözlerin dumandan yana yana içeceksin semaver çaylarını, saçlarını okşayacaksın Çamlıca’nın narin bir gelin gibi, Şiirler yazacaksın Pierre Lotti’nin büyüleyen dokusuna. Sarayburnu’nun tarihi gözlerini kamaştıracak. Gülhane parkında çınar ağaçlarına yaslayacaksın sırtını ecdat kokusu gelecek burnuna.   Kulağında Ayasofya’dan yankılanan ezan sesleri olacak. Öyle bir şehir ki İstanbul attığınız her adımda karşınıza farklı ve birbirinden ilginç bir hikâye çıkarır. İstanbul’u gezerken bilinen değil bilinmeyen İstanbul’u yaşamayı seviyorum ben eşimle. İstanbul benim klavyeme sığmaz. Birçok yazarın kalemine, şairin dizelerine, bestekarın ölçülerine, ressamın paletine sığmamıştır. Elimden geldiğinde klavyem döndüğünce sizlere htiklerimi anlatmaya çalışıyorum. Haliç surları, Süleymaniye türbesi, Rüstempaşa camisinin güzellikleri, Aydos tepesi, Ulema semti, Galata kulesi, Adalarda mimoza seyranı, Boğaz turunda Bebek, Arnavutköy, Anadolu Hisarı, Kandilli arasında asude bir yolculuk yapın. Kapalı çarşıda kaybolun. İstanbul anlatmakla bitmez. Orhan Veli Kanık’ın İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı şiirinin ilk kıtasını yazarak yazıma son vermek istiyorum.’’ İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı/önce hafiften bir rüzgar esiyor/yavaş yavaş sallanıyor yapraklar, ağaçlarda/Uzaklarda, çok uzaklarda/Sucuların hiç durmadan çıngırakları/İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.’’