Geçen hafta fındık tanıtım dostu Mehmet Arslan’ın vefat ettiğini öğrendiğimde gerçekten çok üzüldüm.Bu üzüntümün temelinde Mehmet’le olan şahsi tanışıklığımız yer alıyordu ama sadece bu değildi.Mehmet Arslan’ın yeri asla dodurulamaz.Arkasından hoş bir seda bıraktı.
Hiçbir şeyin kıymetini yaşarken bilen bir insan değiliz ve bunun gücenikliği insanlara er geç bulaşıyor.Mehmet bu acılığı da hiç yaşamadan ya da göstermeden tüm çokluğuyla gitti. Mehmet’i çok sevdim.Fındığımızı hiç karşılık bir ücret almadan Cumhurbaşkanı,Milletvekili,Bakan,Spor adamları,sanatçılar aklınıza ne gelirse dağıttı. Kısacık ömrünün son 10 yılına denk gelen arkadaşlığımızda, yaşarken de bunu biraz olsun hissettirebildiğimi umuyorum ona. Öyle olmasaydı belki yine ardından yazmak isterdim ama ölümün kesinliği karşısında kelimelerin boşunalığı daha çok keserdi sözümü. Bence sevgiyi göstermek gerekir çünkü. Sözlerle, davranışlarla, kendi meşrebimizce ama karşı tarafın hissedebileceği biçimlerde sevgiyi kaynağına duyurmak gerekir. Ölümünden beri medyada yazılan onca güzel sözü okuyunca “Mehmet yaşarken bunca sevildiğini biliyor muydu?” sorusu çoğumuz gibi benim de aklıma düştü. Çok ama çok sevecen güler yüzlü bir insandı. Varlığı tümden bir serinlikti. Başlı başına bir karakter olan kendine özgü sesinden olaylara, yaşama ve ölüme bakışına değin sakin, durgun bir varlık. İçinde yaşamın ateşini de barındıran, uyuşturmayıp uyandıran bir serinlik.Mehmet, asla bu dünyada günlük çıkar, kendini gözetmek peşinde koşmadı hiçbir zaman. Hatta tam tersi. Bulancak’ta tanıdığım en çıkarsız, güvenilir insanlardan biriydi. Tanıştığımız anda bunu hissettirdi. Arkadaşlığımızda bu eşsiz duyguyu tattırdığı için bile olsa, asla unutmayacağım onu.Yara çok sıcak, çok üzgünüm, aslında bu yazıyı yazmaya hazır değilim. Ama şimdi herkes ondan bahsederken, hayatımda tanıdığım bu en “taze” insanlardan birinin gidişi bu hafta eski haber olacak. Çağımızın bu yönünden içtenlikle nefret ediyor ve herkes duymaya hazırken kendi bildiğim, görebildiğim kadarıyla Mehmet’i anlatmak istiyorum.
İnsanlar ikiye ayrılır: Her durumdan kendine bir avantaj çıkaranlar, avantajlı oldukları durumları bile dezavantaj haline getirme kapasitesine sahip olanlar. Mehmet kesinlikle ikinci gruptandı. Asla yıkıcı değildi. Hayatının büyük acılarla geçen son günlerine kadar üretken, çalışkan, onu sormak için aradığınızda bile tutup bir derdinizi rahatlıkla anlatabileceğiniz biriydi. Mehmet’i yıllardır uzaktan tanıyordum, her şeyiyle ortada olduğu halde kendini çok açık eden biri değildi. Bu nedenle Mehmet’in sevildiğini bildiğine emin olduğum kadar hayattan hak ettiklerinin yüzde birini bile alamadan gittiğine eminim. Çok gerçekçiydi.Ama ona karşı görevlerimizi maalesef yapamadık. Sevdiğimizi ve değer verdiğimizi söylediğimiz şeyler konusunda samimi olsak, Mehmet hayatta olur muydu bilmiyorum, Sadece bulunduğu ve anıldığı yerin çok üstünde olduğunu biliyorum.
Mehmet’i çok sevdim. Nasıl ve ne tür bir şaşkınlık, çağcıl gürültü içinde ifade edilmiş olursa olsun, dünden beri hakkında yazdığımız hemen hemen her şeyde hem gerçek bir sevgi hem de saygı gördüm. Bu üç günlük, kirli dünyada bırakılabilecek en onurlu izlenim de budur herhalde. Mekânın cennet olsun güzel dostum. Yaşadığım sürece gülümseyerek anacağım seni. Kalbimizde kal, kalbimizi onurlandır. Yattığın yer, senin gibi bahar olsun.