Karanlık, puslu bir şubat günü sabahı. Oldum olası sevmem şubat ayını. Bu ülkede ölümlerin şubat ayı,y ine öyle oldu.Daha henüz baharında bile değil 16 yaşındaki Sılayı aldı bu sefer. Kahpece, vahşice, zalimce.
Sıla'nın katili gibi sayısız katil, cani ruhluyu, psikopati alçağı aramızda belki. Şaşırmamak ve isyan etmemek elde değil.
Ülkede kaybedeceği hiç bir şeyi olmayan, yaşama sıkı sıkı bağlanacak bir değere sahip olamayan o denli çok insan var ki, bunların çoğu her zaman hazır canlı bomba gibidirler.
Kim bilir daha nice ölüm korkusuyla yatıp kalkan kadınlarımız var.
Cezalar caydırıcı değil. Bu katilleri acımasız hemde meydanda asacaksın.
İçi ve ruhu çürümüş, gözü hiçbir şeyi görmeyen, tükenmiş ve çöküş hayatlı insanların toplum içinde yaşamaları büyük tehlike.
Sıla henüz 16 yaşında. Bu cana nasıl kıydın şerefsiz?
Seven insan sevdiğini tavuk keser gibi keser mi?
Sıla gibi hemen her gün en az bir kadının öldürüldüğü, üçüncü sayfa haberi olarak gündemden hızla düştüğü bir gerçek.
Her ölüm acıdır, genç ölümler daha acıdır. Sıla, İkranur'lar, Özgecan'lar, Ceren'ler, Aylin'ler, Selda'lar aynı acı aynı son. Değişen yalnızca isimler.
Hepimizin ortak acısı, ortak taziyesi, ortak cenazemiz. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet hepimiz için yaralayıcı ortak bir acı.
Şiddetin son bulması ve yasal önlemlerin alınması için daha ne yaşanmalı?
Kadın cinayetleri her geçen gün artıyor. Bunun en son ve en acı örneğini Bulancak Ayvasıl'da Sıla Şentürk'le yaşadık.
Bu son mu dersiniz?
Hayır…
Bu yasalar değişmediği sürece bitmedi, bitmeyecek ve hiç umudum yok.
Hayatının baharında cinayete kurban giden Sıla Şentürk'e Allah'tan rahmet sevenlerine başsağlığı diliyorum.