Her ay kendine göre güzeldir. Güzel anılar barındırır. Bence en güzellerinden biridir Nisan. Üşütmez, terletmez. Mis gibi havası vardır, nefes aldığımızı hissederiz şehirlerde; kırlangıçlar gelir, kuğular gelir, arılar canlanır, bülbüller öter, çiçekler açar ve açmakla kalmaz, bir de üstüne mis gibi kokar, doğa, üzerinden çıkardığı güzelim takılarını yeniden kuşanıp allanır pullanır; karaya denizden bakanlar için çok daha yeşil ve güzeldir, karadan denize bakanlar içinse deniz daha da güzel bir mavidir. Karada canlanma yaşanır da denizde yaşanmaz mı? Elbette yaşanır. Denizin sonsuz çeşitliliği içinde mikroskobik canlılar, fitoplankton ve planktonlar, gözle görebildiğimiz deniz canlılarından çok daha fazladır. Bu canlılar da bahar aylarında çoğalmaya, denizleri doldurmaya başlar. Kış boyunca süren berrak deniz görüntüsünün bahar aylarında biraz bulanması da bundandır. Bu canlılardan bazıları hareket ettiklerinde açığa çıkan enerjiyle ışık saçarlar. Biz de bu ışığa yakamoz deriz. Bu güzelliği herkesin yaşamasını öneririm. İnsan, fosforlu bir denizin üzerinde gider gibidir, bir rüya alemi içindedir, denizde değil de ışık tarlasında yol alıyormuş gibi hisseder.
Gece demişken, mehtabı unutmayalım. Bu ay iki kez mehtaba çıkma şansımız var. Ay’ın, her gün bir önceki güne oranla 50 dakika geç doğduğunu da unutmayalım, sonraki günlerde çıkılacak mehtaplar için.
6 Nisan’da “Kırlangıç Fırtınası” var, adını elbette kırlangıçların gelme zamanından almış. Demek oluyor. Yani 20’sinden 25’ine kadar fırtına beklemeliyiz takvime göre. Unutmayalım, bu geleneksel takvim bilgileri bir-iki gün oynama esnekliğine sahiptir. (Biz dünyanın çivisini çıkartmaya başladığımız beri iyice şaşar oldular ya, neyse.
Bu ayın en güzel yanlarından biri de kuşkusuz Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ile Ramazan Bayramı’nı birbirini takip etmesi. 23 Nisan günü TRT ekranı renklenir, dünya çocukları o gün Türkiye’de buluşur. Her yanı bayraklarla süslüyoruz, ulus olmanın, üstelik egemen bir ulus olmanın ne demek olduğunu bir kez daha anlamaya çalışıyoruz.