Dil, sadece beş duyu organından biri değildir. Sınıf içerisinde yapıcı bir dil kurmak isteyen öğretmen, kendi gelişim çizgisi içerisinde ilkeli ve vicdani bir anlayış oluşturmak zorundadır. Bu oluşumun içinde karakter geliştirme dili, rol model dili, beden dili, olumlu kişilik oluşturma dili vb. unsurlar bulunmalıdır. Çeşitli yaş gruplarının kendi içinde, eğitimcinin karakter ve davranış yansımasıyla oluşturmuş olduğu, kişilik gelişiminde önemli paya sahip böylesi bütüncül bir yapı yadsınamaz şekilde çocuğu hayata hazırlar. Özellikle ilkokul çağının temiz dimağlarında kalıcı izler bırakabilmek ve çocukların aileden/çevreden almış olduğu olumlu özellikleri pekiştirerek olumsuz özelliklere daimî bir ket vurma anlayışıyla hareket etmek için bunlar elzemdir. İster sınıf içerisinde var olan yapıyı geliştirmek için, isterse yıkılıp yeniden yapılması gereken yapılar için olsun fark etmez, tek gerçek var: İnsan yetiştirme! Bu insanı yetiştirirken gerek özel gerek toplu iletişimde öğrencinin geçmiş yaşantısı incelenmelidir. Bu da geriye dönük röntgencilik tarzında değil, bir yaşam analizi şeklinde olmalıdır. Öğrencinin okula nasıl geldiği, nasıl yaralar taşıdığı, hangi hikayeleri barındırdığı ona uygun bir ortam hazırlamak için gereklidir. Değilse ayakta uyumak deyiminin tam karşılığı olacak şekilde sınıf hayatını sürdüren bir eğitimci tembel ve pısırık nesiller yetiştirmekten çok da rahatsız olmayacaktır. Bu yolda eğitimcinin temel hedefi zihnini ve gönlünü eğitime adayabilmektir ki taze potansiyellerin farkında olsun. Anne ve babadan sonra potansiyel etkileyici güç olan öğretmenin aday potansiyelleri harcaması ve onlara göz yumması acınası bir durumdur.
Her öğrenci, varoluşunun gereği olarak belli bir aileden ve kültürden gelmektedir. İlkokula başlayana kadar ortalama yedi yıllık bir hazırlık sürecinden sonra öğretmenin tezgahına işlenmek üzere düşer. Farklı hikayeler/deneyimler biriktiren bir öğrencinin şabloncu bir öğretmenin eline düştüğünü görmek herhalde ebeveynler için katlanılması zor bir durumdur. Böyle bir süreci ve geçmişi önemsemeyen öğretmen, kendi geçmişinin körüklediği ve “korku kültürü” içinde cana değil yüze önem veren basit bir dikta anlayışıyla hareket eder. Monolog geliştirmekte usta, diyalog geliştirmekte acemidir. Yaşantısına vakıf olmadığı, hikayesine ortak olmadığı, geçmişine ve kültürüne saygı duymadığı bir öğrenciye böyle bir öğretmen yaşamın dilini ve anlamını nasıl öğretecek, söyler misiniz?
Zihin bir araçtır. Bir öğretmen, zihnin ufkunu genişletmek ve emekleri zayi etmemek adına kalplere girmek zorundadır. Sonrası mı? Muhtevası tevazu, gayret ve gönül olan bir dil, ümit dolu nesiller vadeder. Sevilen öğretmen olmak, sevdirilen dersten daha mühimdir.
Mesleği bilgi vermekten başka bir şey zannetmeyen öğretmen ise çocuklara ne verecek?
Eğitim ve öğretim şuuruyla hareket eden, bilgi yüklemekten ziyade gönülleri yüceltme ve sevgi toplumu oluşturma adına hareket eden, korku kültürü ve diliyle güce tapınan bireyler yetiştirmekten intina eden eğitimcilerin gelişmesi dileğiyle…