Geçmişte Filistinlilerle İsraillilerin savaşlarına şahit olduk. O savaşlar gerçek manada Filistin topraklarında Filistin ve İsrailliler arasında olurdu.
Oysa şimdi durum değişik. Olup bitenlere baktığımızda tüm dünyanın iki taraf olarak saflarını belirlediğini görüyoruz.
Bir tarafta kendi liderliklerinde dünyanın tek devlet olması için sona gelindiğine inanıp, sahip oldukları güç üzerinden tüm insanlığa, insanlığa ait bütün değerlere hakim olmak isteyenler… Diğer tarafta da onların bu hedeflerine ulaşmasını sekteye uğratmanın çabası içindeki direnenler…
Ukrayna Rusya savaşı üzerinden şekillenmek suretiyle kendini açık eden bu ayırım, İsrail Filistin savaşıyla daha da netleşti.
Öyle ki kendilerini dünyanın efendileri olarak gören, yakın gelecekte de kendi liderliklerinde Tek Dünya Devleti hedefine ulaşacaklarına inanan bu azgınlar tüm güçleriyle İsrail’in yanında saf tutmak suretiyle gövde gösterisi yaptılar.
Sadece durdukları yeri açık etmekle kalmayıp tüm askeri güçleriyle İsraillilerin yanında olduklarını Ebrehenin Fil ordusu misali dünyaya ilan ettiler.
Daha önceki destek ve duruşlarından farklı olarak Filistin İsrail arasındaki çatışmalardan büyük beklentilerinin olduğunu ortaya koydular.
Peki başka ne oldu?
Yer yüzünde yaşayan, vicdanlarının saflığını koruyan kitleler de insanlığın geleceği ile ilgili hayır rüya görmeyen bu azgınlara karşı kendilerini ortaya koydular. Bırakın dünyanın dört bir yanındaki farklı ülkeleri kendi içlerinde bile azımsanamayacak derecede kitleler, onlara rağmen Filistin halkının yanında durduklarını gösterdiler.
Aslında bu durum onların tüm silahlarına rağmen en zayıf noktalarının açık edilerek tüm dünyaya ilan edilmesiydi .
Saf, ele geçmemiş vicdanlar her zaman hak ve hakikatin yanında yer alma noktasında akıldan erken davranmışlardır.
Filistin İsrail arasındaki bu savaşla bir şeyin daha açık olduğuna şahit olduk.Din kendini geçmişin simge ve sembol şahsiyetleri üzerinden geleceğe aktarmanın yolunu işaret ederken, kendilerini din konusunda söz sahibi görenlerin onları hep geçmişe hapsetmiş olduklarını açık etti.
Habil ve Kabili dünyaya, dünyalıklara bakışları üzerinden sorgulayıp günümüzde benzeşenleri, muadilleri noktasında bir okuma şekli, zihinsel bir faaliyette bulunmayı salık etmeyenleri...
İbrahim Ve Nemrut arasındaki mücadeleyi geçmişin en mucizevi kıssaları arasında değerlendirip bilmem kaç bin yıl öncesine hapsedenleri...
Musa’nın köleleştirilmiş halkları özgürleştirme mücadelesini atlayıp, Hz Muhammed’in halkın tüm değerlerinin üzerine çöreklenen Ebu Leheb, Ebu Cehil gibi kodamanların ellerini kurutmasını bir takım ritüellerin arkasına saklayanları açık etmesi oldu.
Geçmişin karanlık dehlizlerinde daldan dala atlayan bu tipler, Allahın gelecekle ilgili vaatlerini hedef edinseler, hedef olarak gösterseler belki de bütün yanlışları, yanlış anlayışları, yanlış şekillenme şekillendirmeleri kökten halletmiş olacaklardı. Bu azgınların halk üzerine abanmış ellerinin kurumasına, kesilip atılmasına vesile olacaklardı… Ama onlar hala bu olaylar karşısında hem sağır hem de dilsizler…
Dur bakalım… Gelecekle ilgili her iki tarafın da bir hedefi var.
Birileri kendi önderliklerinde tek bir dünya devleti hayal ederken, onlara karşı direnenler de “O zalimler nasıl bir inkılâpla devrilip gittiklerini bilecekler (görecekler)dir.” (Şuara 227) eylemsel bir hedefin ardından “Allah yer yüzüne halis kullarını varis kılacaktır” beklentisi...