Küçük bir çocuk yanınıza gelip, size etrafınızdaki nesneleri göstererek ‘Bu ne?, Bu ne ? ‘ diye defalarca soruyorsa sakin olun, amacı sizi çıldırtmak değil. Sadece yeni geldiği gezegen hakkında bilgi toplamaya çalışan küçük bir dünyalı olarak değerlendirin onu. Kulağa çok komik hatta tuhaf geliyor ama doğru. Çocukken ne kadar meraklı olduğumuzu büyüyünce unutuyoruz maalesef.
Alışmışlıktan gelen sıradanlaşma, büyümeyle yaş almayla gelen bir deformasyon şekli. Şöyle ki; güneşin doğuşu ya da batışı, bir çiçeğin açışı, bir bebeğin dünyaya gelişi, atan kalbimiz, gören gözümüz hepsi hayretler uyandıracak bir mucizeyken, sırf her gün tekrar ediyor diye alışmış olmamız yüzünden sıradanlaşıyor artık. Bu mucizeleri büyük bir coşku, heyecan ve hayranlıkla izleyen çocuk gözleri ve verdikleri tepkiler bize garip gelmeye başlıyor.
Hayatında ilk defa kar gören bir çocuğun kar yağdığındaki tepkisiyle, ömründe onlarca kış geçirmiş bir yetişkinin tepkileri aynı olmuyor. Çünkü artık bu mucize bir yetişkin için sıradan. Çocukların bu şaşkınlık halleriyle sordukları sorulardan sıkılıp üfleyip püfleyerek cevap verenleri çocuk oldukları zamanları hatırlamaya davet ediyorum. Hatırlarlarsa anlayabilirler ancak. Her şeyin ilk ve yepyeni olduğu bir dünyada siz de çocuklar gibi aynı meraklı ve coşkulu ruh halinde değil miydiniz?
Çocukları anlamak çok kolay aslında. Sonuçta hepimiz çocuk olduk ve aynı şeyleri yaşadık. Bize tek gereken hatırlamak. Yetişkinler, nedense büyüdüklerinde hiç çocuk olmamışçasına yaşamaya başlıyor ve çocuklara hiçbir şeyden anlamayan bireyler olarak davranıyorlar. Peki siz hiç sizi anlayacağından emin bir şekilde bir çocukla konuştunuz mu? Bir deneyin. Tecrübe ettiklerinize, aldığınız cevaplara ne kadar şaşıracağınızı göreceksiniz. Onlar sadece küçük tecrübesiz insanlar. Onlarla aramızdaki fark; bizlerin yaşamışlıktan gelen tecrübeleri, onlarınsa henüz yaşamamışlıktan gelen duru ve katkısız görüleri. Bence bu ikisi harika bir sohbetin malzemeleri olabilir. Deneyin, göreceksiniz.