Uzm. Klinik Psikolog Ahsen KAYA
Köşe Yazarı
Uzm. Klinik Psikolog Ahsen KAYA
 

ERKEK

Sevgili okur, merhaba. Yolculuğumuza, kaldığımız yerden devam ediyoruz. “Güven dolu bir toplumu ancak güvende hisseden bireyler inşa edebilir. ‘Cinsiyet rolleri’nin bireyi sınırlayıp kısıtlamadığı bir toplum inşa edebilmek dileği ile” diyerek sonlandırdığım toplumsal cinsiyet rollerinin ‘kadın’ ve ‘erkek’ üzerindeki sınırlayıcı etkisini; ataerkil toplumdaki ataerkil zihniyetin içselleştirilmesinden kaynaklı oluşan ‘erkek mağduriyeti’ üzerinden inceleyeceğim. Erkek, yapısı gereği ‘mağdur’ konumunda maalesef ne kendince ne de toplumca görülemeyebiliyor. Fakat erkeğin mağduriyeti, görülemezse ve giderilemezse; erkek, gerek birey olarak kendi içinde gerekse toplum olarak kendi dışında bu yaşadığı mağduriyeti yıkıcı bir şekilde dışa vurabiliyor. Bu dışavurumun yaşanmaması için; erkeğin kendini ifade edebilmeye, görülmeye, anlaşılmaya ve mağduriyetlerinin giderilmesine ihtiyacı var. Bu ihtiyacı karşılamak içinse, bu ihtiyaca gerekli olan önemi verip bu ihtiyacı karşılayabilecek bir toplumsal zemin oluşturmak gerekli. Tabi bu noktada ilk şartımız, “erkeğin görünür olması”… Ataerkil yapıyla uyumlu cinsiyet tanımlarına ait özellikler sadece kadınlara değil, erkeklere de yaşamlarını olumsuz etkileyen rol ve görevler vermektedir. Kadınlar gibi erkekler de belirli kalıplara sokulup, belli rolleri oynamaya itilirler; isteseler de istemeseler de belirli bir biçimde davranmaları beklenir. Onlar da belirli bir şekilde çalışmalarını gerektiren toplumsal ve diğer zorunlulukları yerine getirmeye mecburdur. Onlar da, kendi içlerinde bir ‘sıkışmışlık hissi’ yaşarlar. Toplumsal roller, erkeklere; duygusal olmama, zorluklarla başa çıkabilme, soyunu devam ettirebilmek için bir aile kurma, aile kurumunu koruma, aileleri için zor durumlar karşısında mücadele etme, ev dışında çalışma, evin geçiminden sorumlu olma, sözü dinlenir bir baba olma, parasal kaynaklardan sorumlu olma gibi yükler vermektedir. Dolayısıyla erkek; küçük yaşlardan itibaren dış dünya şartlarına hazırlanmakta ve korkmamayı, güçlü olmayı, kendine güvenip kendi ayakları üzerinde durmayı, tek başına sorunları çözebilmeyi öğrenmektedir. Ataerkil sistem içerisinde erkekler, bir yaşamsal rekabetin içerisine sürüklenirler ve bu rekabetin içerisinde var olmak zorundadırlar; çünkü ancak bu yolla erkekliklerini sürdürebilirler. Ataerkil toplum yapısında bir erkeğin ‘erkek’ olarak kabul edilebilmesi kültürel kalıpların yerine getirilmesi ile mümkündür. Bu kalıplaşmış özelliklerini koruyamayan veya koruyamadığı düşünülen bir erkeğin, ‘erkekliğinden’ şüphe duyulur ve bu onun toplumdaki konumu açısından oldukça yıkıcı etkiler doğurur. Bu süreçte erkekler; daha güçlü, daha başarılı, daha cesur olma telkinleriyle sürekli bir ‘psikolojik şiddet’e maruz kalmaktadır. Ama ataerkil toplumda, bu haksızlık dile dahi getirilemez. Çünkü bir ‘erkek’ için mental ve fiziksel olarak zayıf olmak, aşağılık bir durum olarak görülür. Ataerkil zihniyetin ürettiği ‘erkeklik’ baskısı, erkeği; toplumsal alandaki davranışlarına müdahale edip hareket alanlarını sınırlayarak, yaşam boyu kaçamayacakları bir mücadele içine itmektedir. Bu durum, yetersizlik hissi yaşamaması uğruna erkeğin sürekli kendini kanıtlamaya çalışmasına sebep olur. Kendini kanıtlama çabası üzerinde olan erkeğin, dayatılan rollerin içerisinde ne kadar rahat olup olmadığını anlamaya dair bir farkındalığı yoktur. Bu nedenle de sıkışıklık hisseder. Toplumdaki ‘erkeklik’ baskısının yarattığı mağduriyetin görünür olması ve önlenmesi dileği ile… Görüşmek üzere…  
Ekleme Tarihi: 27 Aralık 2024 - Cuma
Uzm. Klinik Psikolog Ahsen KAYA

ERKEK

Sevgili okur, merhaba.

Yolculuğumuza, kaldığımız yerden devam ediyoruz. “Güven dolu bir toplumu ancak güvende hisseden bireyler inşa edebilir. ‘Cinsiyet rolleri’nin bireyi sınırlayıp kısıtlamadığı bir toplum inşa edebilmek dileği ile” diyerek sonlandırdığım toplumsal cinsiyet rollerinin ‘kadın’ ve ‘erkek’ üzerindeki sınırlayıcı etkisini; ataerkil toplumdaki ataerkil zihniyetin içselleştirilmesinden kaynaklı oluşan ‘erkek mağduriyeti’ üzerinden inceleyeceğim. Erkek, yapısı gereği ‘mağdur’ konumunda maalesef ne kendince ne de toplumca görülemeyebiliyor. Fakat erkeğin mağduriyeti, görülemezse ve giderilemezse; erkek, gerek birey olarak kendi içinde gerekse toplum olarak kendi dışında bu yaşadığı mağduriyeti yıkıcı bir şekilde dışa vurabiliyor. Bu dışavurumun yaşanmaması için; erkeğin kendini ifade edebilmeye, görülmeye, anlaşılmaya ve mağduriyetlerinin giderilmesine ihtiyacı var. Bu ihtiyacı karşılamak içinse, bu ihtiyaca gerekli olan önemi verip bu ihtiyacı karşılayabilecek bir toplumsal zemin oluşturmak gerekli. Tabi bu noktada ilk şartımız, “erkeğin görünür olması”…

Ataerkil yapıyla uyumlu cinsiyet tanımlarına ait özellikler sadece kadınlara değil, erkeklere de yaşamlarını olumsuz etkileyen rol ve görevler vermektedir. Kadınlar gibi erkekler de belirli kalıplara sokulup, belli rolleri oynamaya itilirler; isteseler de istemeseler de belirli bir biçimde davranmaları beklenir. Onlar da belirli bir şekilde çalışmalarını gerektiren toplumsal ve diğer zorunlulukları yerine getirmeye mecburdur. Onlar da, kendi içlerinde bir ‘sıkışmışlık hissi’ yaşarlar.

Toplumsal roller, erkeklere; duygusal olmama, zorluklarla başa çıkabilme, soyunu devam ettirebilmek için bir aile kurma, aile kurumunu koruma, aileleri için zor durumlar karşısında mücadele etme, ev dışında çalışma, evin geçiminden sorumlu olma, sözü dinlenir bir baba olma, parasal kaynaklardan sorumlu olma gibi yükler vermektedir. Dolayısıyla erkek; küçük yaşlardan itibaren dış dünya şartlarına hazırlanmakta ve korkmamayı, güçlü olmayı, kendine güvenip kendi ayakları üzerinde durmayı, tek başına sorunları çözebilmeyi öğrenmektedir. Ataerkil sistem içerisinde erkekler, bir yaşamsal rekabetin içerisine sürüklenirler ve bu rekabetin içerisinde var olmak zorundadırlar; çünkü ancak bu yolla erkekliklerini sürdürebilirler. Ataerkil toplum yapısında bir erkeğin ‘erkek’ olarak kabul edilebilmesi kültürel kalıpların yerine getirilmesi ile mümkündür. Bu kalıplaşmış özelliklerini koruyamayan veya koruyamadığı düşünülen bir erkeğin, ‘erkekliğinden’ şüphe duyulur ve bu onun toplumdaki konumu açısından oldukça yıkıcı etkiler doğurur. Bu süreçte erkekler; daha güçlü, daha başarılı, daha cesur olma telkinleriyle sürekli bir ‘psikolojik şiddet’e maruz kalmaktadır. Ama ataerkil toplumda, bu haksızlık dile dahi getirilemez. Çünkü bir ‘erkek’ için mental ve fiziksel olarak zayıf olmak, aşağılık bir durum olarak görülür.

Ataerkil zihniyetin ürettiği ‘erkeklik’ baskısı, erkeği; toplumsal alandaki davranışlarına müdahale edip hareket alanlarını sınırlayarak, yaşam boyu kaçamayacakları bir mücadele içine itmektedir. Bu durum, yetersizlik hissi yaşamaması uğruna erkeğin sürekli kendini kanıtlamaya çalışmasına sebep olur. Kendini kanıtlama çabası üzerinde olan erkeğin, dayatılan rollerin içerisinde ne kadar rahat olup olmadığını anlamaya dair bir farkındalığı yoktur. Bu nedenle de sıkışıklık hisseder.

Toplumdaki ‘erkeklik’ baskısının yarattığı mağduriyetin görünür olması ve önlenmesi dileği ile…

Görüşmek üzere…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yildizhaber.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

03
Ocak
27
Aralık
20
Aralık
13
Aralık
06
Aralık
30
Kasım
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.